GÜNDEM

Tarih Neden Çarpıtılır?

Tarih Neden Çarpıtılır?
 İnsanlığın hizmetine sunulan bütün ilimlerin ortak paydası hakikati ortaya çıkarma maksatlıdır. Yeryüzündeki ilimlerin tamamı ki buna fenni ilimlerde dâhildir ki en nihayetinde mezkûr mercie (yaratıcı) işaret eder. Tarih tam da bu noktada devreye girerek insana hakikati arama noktasında sunduğu imkân ile bir nevi hakikatin merkezinde bulunur. Bireyi, toplumu, devletleri ve medeniyeti konu edinmesiyle tarih; siyaset, kültür, ekonomi, sosyoloji, coğrafya ve edebiyat vb. ilimlerini de içerisinde barındırır. Bu sebeplerden dolayı Tarihi dar bir kalıba indirgemek insanın ilimle olan yazgısını koparmak demektir.

 Tarihin ihtiva ettiği öneme kısaca değindikten sonra ise ta rihin yönlü bir tanımlamasını yapmak doğru olacaktır. Her şeyden önce tarihi bir bilim olarak ele almak yanlış olur çünkü tarih çoğu zaman kesin bir sonuca işaret etmez. Tarihi bir olayın oluşu, yazılışı, hafızalarda tuttuğu yer ve olayın olgu haline gelerek zihinlerde çağrıştırdığı karşılık aynı değildir. Bu doğrultuda tarih ilmini bütün tanımların üstünde hakikati aramak olarak adlandırmak en geniş ve gerçekçi tanım olacaktır. Tarih nedir?” sorusuna yanıt ararken, genel kabul görmüş tek bir tarih tanımı olmadığını belirtmek gerekir. Çünkü tarihin çalışma alanı sınır tanımadan genişlemekte ama bu ilimin tanımı ve işlevi konusunda tarihçiler arasında bir görüş birliğine varılamamaktadır. Bu yüzden, Batı dillerinde kökenini İbranice anlamına gelen “istoria” sözcüğünden alan tarihin günümüze kadar birçok tarihçi tarafından farklı ve hatta bazen birbirine fazla benzemeyen tanımları yapılmıştır. Bu tanımlara örnek olarak;

Tarihin babası kabul edilen Heredot tarihin tanımını şöyle yapmaktadır: “İnsanların yaptıklarının zamanla sönüp gitmemesi, Hellenler ve Barbarların neden birbirlerine karşı savaşlar yaptıklarını bildirmek için yazmaktır”der. Ünlü İngiliz tarihçi E. H. Carr, tarihin tanımını “Tarih doğrulanmış olgular kümesidir” olarak yapmıştır. Zeki Velidi Togan’a göre ise tarih, “ insanlığın eylem ve fikirlerinin gelişimini takip eden, fertler ve topluluklar tarafından gerçekleşen eylemler ve ortaya atılan fikirleri ve bunların sonucunda gerçekleşen olayları inceleyen” bilim dalıdır. İbni Haldun, “Var olan şeylerin aslını derin araştırma, ger- çeğini anlama, kaynakları ile nedensel açıklamalarını verme, olayların nasıl ve niçin meydana geldiklerinin derin bilgisidir” der tarih için.

 Ortak bir tanım yapılması gerekirse tarih; insan topluluklarının geçmişte ya da geçmişin bir döneminde meydana getirdikleri olayların sebep ve sonuçlarını, toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini yer-zaman ve fail göstererek belgeli ve nesnel olarak inceleyen ilim dalıdır. Buraya kadar verdiğimiz tarihle alakalı kısa malumatların maksadı, herhangi bir şey üzerinden bir yapıya, düşman yahut destekçisi olmak için evvela o şeyi düzgün bir şekilde bilmek gerektir. Çünkü yansımasız ve objektif bir şekilde elde edilmeyen bir bilgi, ilim doğru bir hareket sağlamayacaktır. Tarihe de bu eksende bakmak sağlıklı ve düzgün bir eleştiri ile mümkün olacaktır. Çünkü eleştirel bilincin eşlik etmediği bir tarih anlayışı tarihi hakikat ekseninden çıkartıp tarihi yalnızca geçmiş gözü ile incelemeye ve tarihi bir nevi istatistiğe dönüştürecektir. Tarih bu tarz marjinallik adına hakikati ıskalamak sureti ile çarpıtılır ve bu sayede toplum - medeniyet skalasında insan kendisine bir yer bulamaz ve popülerizmin esiri haline gelir. 

Tarih Neden Çarpıtılır?

Tarihin kaderi, yapılanın kaleme alınış şeklindedir. Bu ince çizgi insanın ve toplumun hakikat ile arasındaki en büyük perde ve engeldir. Tarih ile hemhal olan zümrenin yani tarihçilerin zaman içerisinde ki dini, sosyo-ekonomik durumları tarih ilminin de, tarihinde seyrini değiştirmiştir. Meseleyi daha geniş ele almak gerekirse; tarihin ve tarihi olayların anlaşılması için yaşanılan hadisenin yaşandığı bölge, olayı yaşayan devlet-topluluk vb. unsurların coğrafi durumları, kültür seviyeleri, inançları ve siyasi gücü ele alınmalıdır. Lakin yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi tam da burada gün yüzüne çıkıyor ve tarihi, dolayısı ile bugünden evvelini yine bugünün şartları ile yorumlama ihtiyacı hasıl oluyor. Bu durum örnek vermek gerekirse 2016 yılı laik, seküler ve cumhuriyet üçlüsünün merkezinde duran Türkiye şartlarında hilafet merkezli ve cihad anlayışı ile ayakta duran 1500’lü yıllardaki Osmanlı Devleti yorumlamak olur ve bu yanlış kendi bünyesinde başka yanlışlara da gebe kalır ve acı bir durum olarak insanın kendi tarihine yabancılaşması ile sonuçlanır. Tarih yazımının bu derecede hayati bir önem taşıması bize tarihi bize ileten tarih- çileri de okumayı ve onların kendi maddi-manevi dünyaları ile tanışmamızı öğütlüyor. İnsanın tarihini dolayısı ile köklerini bilebilmesinin en mantıklı yolu bu olacaktır.

 Tarih sürekli ikmal halindedir ama hiçbir zaman kemalâta ermeyecektir çünkü tarih hakikat ile doğru orantılıdır. Yalanın arttığı yerde hakikat ve dolayısı ile tarih de anlaşılamayacaktır. Yarın geç olmakla meşhur olduğundan insanın elinden mazisini, üzerine bastığı zemini ve ihtiyaç duyduğu kadim tecrübeyi almak için tarihi çarpıtmaktan başka çare bulunmamaktadır.

ÖNCEKİ YAZI BABA
YAZAR HAKKINDA
Eyüp Gedikoğlu
Eyüp Gedikoğlu
Antalya doğdu. İstanbul'da eğitimini sürdürdü. Televizyonun karşısına oturmaktansa cam kenarına oturmayı tercih ediyor. Güney Afrika da yaşıyor.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN