GÜNDEM

Toplumsal Beklentiler ve Eğitim Sistemi

Toplumsal Beklentiler ve Eğitim Sistemi
Hayatımızın o masalsı çocukluk döneminin başlarına denk gelen ilk yıllarından başlayarak gençliğimizin en mütekâmil dönemlerine kadar maruz kaldığımız bir gerçeklik vardır. Onun adına bazen eğitim deriz, bazen öğretim, bazen okul, bazen zorunluluk. O dönemlerde aslında zorunluluk daha ağır basan bir ifade olarak karşımıza çıkabilir; zira çocukluk dönemlerimizde tek isteğimiz dışarıda oynamak, koşmak, enerjimizi harekete dökmekti. Gençlik dönemlerimize doğru yavaş yavaş akademik merakımız uyanmaya, bir şeyler öğrenme çabasına girişmeye başlasak da bir meslek sahibi olma ve aile kurma gibi kaygılarımız, eğitim ve öğretim için harcayacağımız enerjiyi gölgede bırakabiliyordu. Sonuçta hayat hep bir koşuşturma içeriyor ve bizler bu koşuda geri kalmamak adına sürekli hareket etme mecburiyetinde hissediyoruz. Bir an duraksamak, bir şeyler öğrenmek için vakit harcamak, hayatın akışı içinde çok mümkün olamayabiliyor. Peki, neden eğitime muhtacız? Eğitim ve öğretim aynı şeyler midir? Eğitim zorunlu mu olmalıdır? Tüm bunlara cevaplar aramamız adına bu yazıyı kaleme alıyoruz.

Hepimiz, dünyaya geldiğimizde bir şeyler öğrenebilme potansiyeliyle birlikte ailemizde, çevremizde, içinde yaşadığımız kültürde bir şeyleri gözlemleyerek büyüyoruz. Yaptığımız gözlemler, bizlerin ilk öğrenmelerini meydana çıkarıyor. Bu eğitim türü informal eğitim olarak bilinir. Kurumsal anlamda, devletin ortaya koymuş olduğu belirli bir müfredat, aşama, zaman gibi etkenlerle verilen eğitim ise formal eğitim olarak karşımıza çıkar. Formal eğitim, planlı ve aşamalı bir eğitim sürecini ifade eder ve içeriğinde başarıyı ölçme gayreti önemli bir yer tutar. Yani öğretilmiş olduğu varsayılan müfredat bilgilerinin, öğrenci tarafından ne ölçüde anlaşıldığına ya da anlaşılmadığına dair ölçme ve değerlendirme işlemleri yapılır. Yapılan ölçme işlemleri neticesinde bir not verilir, değerlendirme işlemi neticesinde de sınıfı geçme veya kalma gibi çeşitli karar ifadeleri yer alır. Değerlendirme ise iki tür olarak karşımıza çıkar: Mutlak değerlendirme ve bağıl değerlendirme. Mutlak değerlendirmede her öğrenci kendi başarısı üzerinden, mutlak bir ölçüt çerçevesinde değerlendirilirken; bağıl değerlendirmede diğer öğrencilerle bir arada, onların başarılarının da göz önüne alınarak yapılan bir değerlendirme türü söz konusudur. Bu da grup başarısını, grup içerisinde rekabeti, daha fazla çalışma ve kazanma arzularını beraberinde getirmektedir. Eğitimde daha çok yerleştirme sınavlarında bu tür değerlendirme kullanılmaktadır. Eleme yapabilmek, grup içerisinden en seçkin olanları seçebilmek amacıyla bu değerlendirme türü en makul yol gibi görünür. Fakat bizim eğitim sistemimiz tamamıyla bu değerlendirme türüne yönelik bir hazırlanma sürecini içeriyor.

Eğitim, bir mesleğe hazırlık ve bu meslek için de diploma alma yarışı olarak görülüyor ve bunun için de rekabetçi bireyler yetiştiriliyor. Eğitimin bireyi olumlu anlamda davranış değişimine yöneltme, hayatta karşılaşılan problemler karşısında çözüm üretebilme kabiliyetini verme gibi işlevleri unutulup; daha fazla net yapmak için daha fazla soru çözmek, belirli kalıplarla düşünüp ona göre sınav hazırlıkları yapmak gibi amaçlara yönelen eğitim anlayışı son yıllarda oldukça etkili bir hale geldi. Eğitimin ruhunu kaybedip salt maddi değer atfetme gafletine sadece öğrencinin ailesi değil, eğitimciler de düşmüş durumda. Elbette bunun sebebi olarak eğitim sisteminin mevcut durumu gösterilebilir. Zira bağıl değerlendirme içeren bir sınav, her zaman olacak ve daha iyi eğitim kurumlarında eğitim hayatlarını devam ettirip kendilerine verilmiş olan hayalleri sahiplenerek ona yönelmek, öğrencilerin gönüllü kabullendikleri bir gerçek haline geldi. Hayaller çoğu zaman dış etkiler tarafından öğrencilere benimsetilip içselleştiriliyor, öğrenciler kendilerinin olmayan bu hayalleri, sistem içerisinde eriyen benliklerine kabul ettirip tek tipleşerek hayata hazırlanmış oluyor.

Devlet, kendi öngördüğü şekilde bireyler yetiştirmek ister. Bunun için gerek evrensel gerek yerel/kültürel öğeleri bir araya getirerek ütopyasındaki ideal vatandaş tipine yönelik insan yetiştirmek için müfredat oluşturur. Bu müfredatı da günümüzde zorunlu eğitim vasıtasıyla ücretsiz bir şekilde tüm bireylere sunarak eğitimde fırsat eşitliği ilkesi gereği toplumun tüm katmanlarına iletir. Devletin eğitim görüşü, belirli bir yaş grubuna kadar bireylerin belirli düşünme kalıpları içerisinde kalmalarını, kendilerine verilen bilgilerin zihinlerde muhafaza edilip benimsenmesini öngörür. Bu bilgilerin bir sonraki aşamaya geçişte karşılarına çıkacak sınavlarda işlerine yarayacağı ve bu sebeple bir an olsun unutmamaları gerektiği kendilerine telkin edilir. Bireyler, içeriği olduğu gibi alıp sınavlarda yüksek puan elde etme gayretiyle sorgulamaksızın ezberler. Bireyin tek amacı, eğitim vasıtasıyla hayata atılmak ve kalan yaşamında rahat bir ömür geçirmek olmuştur artık. Eğitim dışında meslek edinmek, zor ve çetrefilli bir hayat olarak sunulduğu için bu yolda kendisini sonuna kadar zorlar. Diploma, onun sonraki yaşamında huzurlu ve mutlu olmasını sağlayacak sihirli bir kâğıttır. Onu elde ettiğinde hayatın güzelliklere açılan kapıları onu beklemektedir. İnancı, beklentisi ve arzusu bu olan birey, tüm aşamaları geçtikten sonra hayatın gerçek yüzüyle tanıştığında çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor.

Eğitim, beklentilerle alakalıdır. Bir insanı, küçük yaştan itibaren hangi yöne doğru isterseniz o şekilde yetiştirebilirsiniz. Beklentimiz daha fazla net yapan, daha fazla bilgi ezberleyen bireyleri oluşturmaksa, bu işin en kolayıdır. Fakat zor olan, farkındalık ve bilinç sahibi, hayatı anlamlandırabilen, kendisini ve çevresini keşfedebilen, bağımsız ve eleştirel düşünebilen, manevi olgunluğa erişip pratik hayatında somutlaştırabilen, hayatta geçici mutluluk değil manevi huzur arayan bireyler yetiştirebilmektir. Bu da, herhangi bir sınavla ya da değerlendirme ölçütüyle belirlenemediği, ya da sonucunda bir ödülün, daha yüksek bir aşamanın yer almadığı bir durum olduğundan, kısa vadede oluşabilecek bir şey değildir. Sabır, emek ve tutarlılıkla oluşabilecek uzun vadeli ve zorlu bir yoldur. Eğitim, bu beklentileri sistemli hale getirebildiğinde, bu sistemi tutarlı bir şekilde uygulayabildiğinde gerçek anlamda bir eğitim haline gelebilir ve nesilleri olumlu anlamda etkileyerek dönüşümü sağlayabilir. Toplumsal değişim bununla mümkün olabilir.

YAZAR HAKKINDA
Mehmet Emin Mertoğlu
Mehmet Emin Mertoğlu
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN