GELİŞİM

Yeni Bir Yıl Mı? Yeni Bir Yol Mu?

Yeni Bir Yıl Mı? Yeni Bir Yol Mu?
20. yy’ın sonlarında dünyaya gözlerimi açan ben, 21. yy’ın 21. yılına girmiş bulunuyorum. Yaşımı temsil eden sayının her bir rakamı büyük bir hızla artmaya devam ederken aynı zamanda rakamların sayısal değerinin küçülmesi biraz olsun içimi rahatlatmamakta. Karşıma çıkan yollardan yol, yıllardan yıl, insanlardan insan beğenmeye çalışıyorum. Biliyorum, bu arama serüveni ömrümü noktalayana kadar devam edecek. 

Yaşadığımız dünyada bir yüz yıla sığabilecek olaylar artık bir sene içerisinde olup bitmekte. Her şey, her olay oldukça hızlı gelişiyor. Biri bitmeden, hatta başlamadan diğeri gelip hemen yerini sağlamlaştırıyor. Şöyle durup uzun uzun düşünecek vaktimiz yok. Bir hız çarkına kapılmış insan o an en fazla neyi düşünebilir ki? Bunca hız üzerine kurulu bir çağda yavaş olmanın güzelliklerine talip olan insanlar yok değil elbette. Ancak bu yavaşlık hâlinde, bilhassa hızlı iken yavaşlama hâlinde çok sert bir çarpmaya maruz kalabiliyoruz. Otoyolda son sürat giderken birden yavaşladığınızı düşünün, işte tam o anda arkanızdaki insanların size çarpması kaçınılmaz oluyor. Birden söylediğiniz her şey anlaşılmaz oluyor size çarpanlar tarafından. Sanki birden dünyaya farklı bir gözden bakmaya başlıyorsunuz. Mesela gökyüzüne bakacak fırsat bulabiliyorsunuz bu yavaşlıkta. Gece vakti yıldızlı gökyüzünü izlemek oldukça keyifli bir hâl alıveriyor. Hatta geceler neden karanlık oluyor diye de düşünmeye vaktiniz olabiliyor. Binlerce yıl uzaklıkta bulunan yıldızların size ulaşmak için hızla ilerlediğini, sakin bir kafa ile düşünebiliyorsunuz. Tabi bunu düşündüğünüzü sakın hız tutkunu birine söylemeyin çünkü direkt hafife alınacaksınız. Hele güneşin doğuşunu izlemek için sabah erken saatlerde uyandığınızı söylerseniz size gülebilirler. Dağ çayı içmenin keyfini kimseye anlatamazsınız. Mesela bakkala giriyorsunuz, bakkaldan çıkarken “Hayırlı işler.” demeniz kınanabiliyor.  Masa başı bir işinizin olmaması, gelecek 20 senenizin planını yapmamak çok büyük bir ayıp olabiliyor. Hak ederek bir iş bulduğunuz zaman “Neden burada bir düzenbazlık yok” denilebilmekte yüzünüze karşı. Bir sohbet ortamında herkes gelecek planını anlatırken sizin “Bakalım hayat neler gösterecek.” demeniz tam bir fiyasko olur. Deniz kenarında yaşadığınız halde yüzme bilmemeniz, herhangi bir masa oyunu oynamayı gereksiz görmeniz, hele bütün sosyal medya ağlarında olmamanız büyük kınanacak şey oluverir. Okuduğunuz kitap 150 sayfadan fazla olmamalıdır. Hatta “Hala kitap mı okuyorsun, sesli kitaplar çıkmış, metroda giderken dinleyebiliyorum.” denir size. Ücretli müzik dinleme ya da film izleme uygulamalarına para yatırmıyorsanız büyük kerizsinizdir. Daha herhangi bir mesleğiniz olmadan alacak olduğunuz ev ve arabayı nasıl bir faiz ile alacağınızı hesaplamanız sizden istenir. Kısacası “Bu dünyaya neden geldik?” sorusunu sormamak, düşünmemek, görmemek için ellerinden gelen her şeyi yapan insanlara maruz kalırsınız. Bu ve buna benzer onlarca şey hıza kendini kaptırmış insanlar tarafından sanki olmazsa olmaz bir şeymiş gibi başınıza kakılır. Büyük bir hız tutkunu olmanız size baskılanır. Sizin imanınızı gevretmek için dört bir yandan fırsat kollanır.  

Elbette yavaş yaşamanın ilk başlarda olumsuz gibi görünen yanlarına şiddetle maruz kalacaksınız. Ancak bir zaman sonra sizin gibi yavaş yaşayan insanların olduğunu görmek içinize sular serpecektir.   

Bunca karamsarlık tablosundan sonra “Son kale şiir, son kale kitaplar, son kale dergiler” diyen insanlara rastlıyorsunuz. Bir dergi sayfasına bakarak birlikte gülümseyeceğiniz insanlar karşınıza çıkıyor. Doğru söz söylemeniz üzerine dokuz köyden de kovulmayacağınızın garantisini bulmuş oluyorsunuz. Artık hangi pahalı arabayı alacağınızı düşünmek yerine, “Ben bu dünyaya sadece otomobil sahibi olmaya mı geldim?” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Bu dediğim şeylerden bu tür teknolojik aletlere karşı olduğum anlamı çıkmasın. Bu tür aletlere sadece birer nesne, yeri ve zamanı gelince kullanılması icap eden birer alet olarak mı yoksa olmazsa olmaz bir hayat gereci olarak mı bakıyoruz bunun muhakemesini yapıyorum.  

Velhasıl hızlı yaşamak ve yavaş yaşamak arasında ancak tecrübe edilerek kazanılan farklar bulunmakta. Hızlı bir hayatın içerisinde bocalarken yavaş bir hayata geçtiğinizde “Ne olacak bu Amerika’nın hali?” demek yerine “Ne demiş Karacaoğlan burada?” diye düşünürken buluyorsunuz kendinizi.

Üryan geldim gene üryan giderim

Ölmemeğe elde fermanım mı var

Azrail gelmiş de can talep eder

Benim can vermeğe dermanım mı var

-KARACAOĞLAN

ÖNCEKİ YAZI GRAVÜR SANATI
YAZAR HAKKINDA
Cihat Kara
Cihat Kara
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN