FİKRİYAT

Yeryüzüne Düşen İlk Kuruntu Parçacığı

Yeryüzüne Düşen İlk Kuruntu Parçacığı
Sözlükte “bir kimseyi tehlikeden korumak” anlamındaki “vikaye” kökünden türeyen takıyye, “kendini korumak, sakınmak” manasına gelir. Zorunlu durumlarda başvurulabilecek bir kolaylık/ruhsat olan takıyye, Müslümanların kâfir toplulukların baskıları karşısında onlardan sakınıp korunma halinde kullanabilecekleri bir güvenli alanı ifade etmektedir.

Bunun dışında Kur’ân’da, kalben iman etmiş bulduğu halde küfür ve inkâra zorlanan kimsenin mazur sayıldığını ifade eden âyetle; Firavun’un tebaasından olup imanını gizleyen kimseden övgü ile bahsedilen âyetten hareketle; tehlike karşısında kişinin asıl inancını gizleyebileceği kabul edilmiştir. Rivayete göre ilk Müslümanlardan Ammar ile babası Yasir ve annesi Sümeyye’yi, müşrikler dinden dönmeye zorlamış; babası ile annesi bunu reddedince öldürülmüş, Ammar ise eziyetlere dayanamayıp sözle inkârda bulunmuştur. Daha sonra durumu Hz. Peygamber’e bildirdiğinde Resûlullah cebir karşısında böyle davranılabileceğini söylemiştir. Bununla birlikte cebirle karşılaşan bir Müslüman’ın takıyyeye başvurmayıp ölümü tercih etmesi hemen bütün İslâm fırkalarınca daha üstün bir davranış olarak değerlendirilmiştir.

Takıyye, İslam tarihinde ilk kez Hâricîler tarafından benimsenmiştir. Sonraki dönemlerde bir kısım Hâricîler’in bulunulan ülkeyi “dârü’t-takıyye” ve “dârü’l-alâniyye” diye nitelendirmeleri de onların bu konudaki tavrına örnek olabilir. Bunun haricinde takıyye, hemen bütün Şiî fırkalarınca uygulanan bir esas kabul edilmiştir. Özellikle İmâmiyye’de muhaliflerin baskısından kurtulmak, isyan etmeye elverişli bir durum ortaya çıkıncaya kadar toplumun ve yöneticilerin dikkatini çekmemek için takıyye yöntemine başvurulmuştur. İmâmiyye’ye göre bu nevi takıyye uygulaması ilk dönemlerden itibaren başlamıştır. Resûlullah’ın vefatından sonra ilk üç halifenin hilâfeti devrinde asıl hak sahibi olan Hz. Ali’nin sükût etmesi bir takıyye olduğu gibi oğlu Hasan’ın Muâviye ile hilâfet konusunda anlaşması da takıyye mahiyetindedir. Bu tür bir takıyye, dinin kâfirler karşısında bir mümine tanıdığı ruhsatın ötesinde belirli Şiî grupların maksatlarına ulaşabilmek için uyguladıkları bir yöntemdir. Diğer bir ifadeyle takıyye muhaliflere karşı uygulanan siyasî bir mahiyete bürünmüş, istenen sonuca ulaşabilmek için söylenen sözleri zâhir ve bâtın diye ikiye ayırıp ilkini herkesin, ikincisini ancak mezhep mensuplarının anlayabileceği bir terminoloji oluşturulmuştur.

İmamiyye’nin asıl teşkil eden kaynak kitaplarının oluşturulmaya başlanıldığı dönemlerde nakledilen haberlerde, takıyyenin dinin onda dokuzunu teşkil ettiği; takıyyesi olmayanın dininin olmayacağı; çok az istisna dışında her şeyde takıyye yapılabileceği; takıyyenin Allah’ın dininin önemli bir unsurunu meydana getirdiği; takıyyeyi terkedenin Allah’a, resulüne ve imamlara muhalefet etmiş olacağı düşüncesi yaygınlık kazanmış, hatta “Sizin Allah katında en üstününüz en çok sakınanınızdır” meâlindeki âyette yer alan “sakınmak” kelimesi Ca‘fer es-Sâdık’tan nakledildiğine göre “en çok takıyye uygulayan” şeklinde anlaşılmıştır. Takıyye, siyasetten uzak kalmayan Şîa’nın karşılaştığı olaylar çerçevesinde varlığını sürdürebilmesi ve mensuplarını muhalif fırkalardan koruyabilmesi gibi etkenlerle bir mezhep prensibi haline getirilmiştir.

Yıllardır Müslüman topluluklar, Müslüman olmayan veya kendi mezheplerini benimsemeyen gruplarla bir arada yaşamıştır. Hemen bütün dinlerin mensuplarında bu farklılıklardan kaynaklanan anlaşmazlıklar görülmüştür. Müslümanların içinde en önemli anlaşmazlık ise Şiîler’le Sünnîler arasında çıkmıştır. Sünnî mezheplerin büyük çoğunluğa sahip bulunması Şiîler’in baskı altında kalması sonucunu doğuran en önemli etkendir. Bunun yanı sıra Şiîler’in sürekli takıyyeye sarılması ise aradaki bağların geçmişten günümüze soğuk gelmesine sebep olmuştur. Bu durum, diğer İslâm mezheplerince bir kusur kabul edilip eleştirilmiş, dürüstlüğü ortadan kaldıran bir unsur olarak nitelendirilmiştir. Hatta bu değerlendirmeye doğal olarak bazı şarkiyatçılar da katılmıştır. Geçmişten günümüze Şiâ’nın sair unsur ve fırkalarla arasındaki en önemli sorun kuşkusuz takıyye olmuştur.

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Süleyman Kuş
Yavuz Süleyman Kuş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN