FİKRİYAT

Yükselen Bir Trend: Bireysel Eğitim

Yükselen Bir Trend: Bireysel Eğitim
Hababam Sınıfı

-Ön bahçede top oynuyormuşsunuz, oynatmam !

-Kopya çekiyormuşsunuz, çektirmem !..

“Hey gidi Mahmut Hoca heyy”…  Bu replikleri elbet hepiniz duymuşsunuzdur. Rıfat Ilgaz’ın kaleme aldığı Hababam Sınıfı kitabı 1970’lerde beyaz perdeye aktarıldı.  Filmde bir sınıf dolusu öğrenci, hocalarıyla, okul müdürleriyle, ve sistemle dalga geçiyor ama büyük dersler de alıyorlardı. Aslında film hem döneme,  dönemin eğitim  sistemine hem de o dönemle bu dönemi karşılaştırma imkanını bize sağlıyor. Dersin okulda verildiği bir düzen var. Öğrenci-öğretmen ilişkisi var. Haylaz ama Gençliğe Hitabeyi ezbere okuyan, hata yapan ve hatasından dolayı ceza çeken bir topluluk var. Belki de en önemlisi asıl olanın karne notu değil insanlık olduğunu öğreten bir yapı var. 

Filmi izleyen herkes eğitimdeki dönüşümü fark eder. Nerden nereye geldiğimizi geldiğimize dair tespitlerde bulunur ve sonuç olarak bundan 40-50 yıl önceki eğitimin doyurucu olduğuna, fırsat eşitliği verdiğine kanaat getirir. Son 15-20 yıldaki değişimin bizi ileriye değil geriye götürdüğünü anlar. 

100 Yıl Dönüşümleri

Her 100 yıl da bir devir değişiyor. Ekonomi, Felsefe, Siyaset, Eğitim ve her şey. Ünlü yunan filozof   Herakleitos’un da dediği gibi değişmeyen tek şey değişimin taa kendisidir. 100 yıl öncesinde konuşulan şeylerin hiçbirinin, dünya siyasetinin, refah düzeyinin veya şartların hiç biri şuan gündemimizde yok. Şuan konuştuğumuz şeylerin de 100 yıl sonra hiçbir anlamı olmayacak. O yüzden dönemin şartlarına göre düşünmeli ve yönümüzü ona göre belirlemeliyiz.      

İngiliz tarihinde şöyle bir detay vardır; devrim değil evrim. Bunun açıklaması şudur, İngiliz tarihi, Fransız tarihinde olduğu çeşitli dönemlerde çeşitli rejimler, isyanlar, hak-hukuk mücadelelere şahit değildir. Buna karşın İngiliz tarihi hep bir evrim içerisindedir. Teamülleri, gelenekleri, düşünce yapılar sürekli yeniliklere açıktır ama geçmişi de silip geçmezler. Yani Fransızlar gibi birden çıkıp geçmek yerine zaman içerisinde çözüm bularak, yanlışlarından ders çıkartarak ilerler. Gelelim bu 2 farklı düşünce yapısının Türkiye’deki tezahürüne… 

Güzel ülkemde durum biraz farklı, biz tarihimizi, geleneklerimizi, hafızamızı bir adım ileriye götürmek varken hep bir adım geriye atma yolunu seçmişiz. O yüzdendir ki ufak meseleleri bile on yıllar boyunca gündemimizde tutmuşuz.  Bu ne yazık ki her kulvarda böyle. Mesela bir örnek verecek olursak, Mimar Sinan, Türk tarihinin en büyük mimarıydı, Osmanlı coğrafyasının hemen hemen her bölgesinde bir imzası var. Bunu gururla taşımalıyız fakat Mimar Sinan’ın ölümünün üzerinden yaklaşık 500 yıl geçti. Bizler ne bir daha Mimar Sinan yetiştirebildik, ne de yetişmesine zemin hazırlayabildik hatta bugünün teknolojisiyle bile Selimiye Cami’sine benzer bir eseri yapabilecek kaç tane mimarımız var?

İşte eğitim hayatımızda da benzer bir durum söz konusu. Gelelim bugüne… Liseye geçerken girilen sınavlar, üniversiteye geçerken girilen sınavlar, okulda öğretilenler… Sahi liselerde, 5 sene öncekiyle şuan öğretilen şeyler aynı mı? Oysaki başarının istikrarla geleceğini hala öğrenemedik mi? Yap-bozdan vazgeçip, var olanı iyileştirme yoluna gitmemiz gerekmez mi?

Gelişen Teknoloji ve Bireyselleşen Eğitim

21.yy gelişen teknolojiden eğitimde nasibine aldı. Kendi kendine eğitim denilen self-education her geçen gün etki alanını büyütüyor. Hali hazırdaki düzene yardımcı olması için yola çıkan bu yeni sistem artık düzene bir alternatif oluşturuyor. Hatta okul eğitiminden daha iyi noktalara da sahip olduğu aşikar. Türkiye’nin de yavaş yavaş gelişen bu yeni metoda uyumu fena değil. Sakarya Üniversitesi’nin yakın tarihte başlattığı uzaktan eğitim yöntemi bugün çoğu üniversite tarafından kullanılıyor. Anlaşılan eğitim sistemimiz artık yetersiz ve bu talebi yerine getirecek arz her gün artarak devam edecek.

Bu yeni alternatif düzenin etkisini artırma sebebi açık. Kendisine öğretilmek istenileni  alamayan öğrenci,  yap-boz parçalarını birleştirmek için internet dünyasından faydalanıyor. İhtiyacı olan tüm verileri bu sanal ortamda kolayca erişebiliyor. Aslında bunu yadırgamamak, eleştirmemek lazım çünkü internet ortamının gündelik yaşamamıza bu kadar girdikten sonra eğitim hayatımıza hiç dokunmayacağı düşünülemezdi.  Artık okuldaki dersler 5-10 dakikalık parçalar halinde video paylaşım sitelerinde öğretiliyor. Sorular bile internetten çözülüyor, bunun yanında gerekli gereksiz bir sürü bilgi ediniliyor. Okuldaki öğretmenimizin anlattığıyla bilgisayar ekranındaki hocanın anlattığı arasında hiçbir fark yok. Haliyle internet ortamı daha cazip ve daha kullanışlı.

Cazip ve kullanışlı olması ilerleyen dönemlerde bu yeni metodun hayatımızın içerisinde daha fazla yer almasına çok olağan. Çünkü kullanımı rahat ve öğrenciyi, okulda olduğu gibi belirli saatler arasına hapsetmiyor. İstenilen zaman, istenilen yerde, istenilen cihazda kullanılabiliyor.

İnteraktif eğitim modelinin başarılı olup olamayacağını zaman gösterecek ama kara tahta ve tebeşir tozu devrinin kapandığı aşikar…  

YAZAR HAKKINDA
Yunus Tutkun
Yunus Tutkun
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
Mehmet Cellek
22-04-2020 - 16:02
Yazıyı büyük bir iştahla okudum. Fakat son kısımda interaktif eğitimin cazip ve kullanışlı olduğundan bahsetmişsiniz. Bu kısma katıldığım pek söylenemez. Kalpten kalbe bir yol vardır. İnsanın canlı kanlı karşısındaki eğitimciden aldığı enerji ile bir monitör-telefon ekranından aldığı enerji arasında uçurum vardır. Buda eğitimin verimliliği ile doğru orantıyı göstermekte.
YORUM YAPIN