Dünyanın en bunalımlı zamanlarından birini geçirdiği, başta korona virüs pandemisi olmak üzere; depremlerin, çığ felaketlerinin, sellerin, patlamaların, toplumsal isyanların yaşandığı bir yılı geride bıraktık. Dünyanın yaşadığı zulüm ve haksızlıkları artık kaldıramayacağını ve bir yerlerden patlak vereceğini dile getirenlerin penceresinden, daha büyük felaketlerin olacağı bir dünyanın başlangıcı gibi yorumlanıyor 2020 yılında yaşananlar. Öyle ümit ediyoruz ki yaşananlar “Yeni Bir Dünya”nın doğum sancılarıdır. 

Elinizde bulunan bu sayımızla dergimizin 20. yılına girmiş bulunuyoruz. İnsanlığın dijital bir yaşama sürüklendiği; eğitimlerin, seminerlerin, toplantıların ve diğer buluşmaların çevrimiçi yapıldığı bir ortamda; yazılı bir mecmuayı yayınlamanın zorluklarıyla birlikte, haklı gururunu da yaşıyoruz.

İlk gençlik çağına yönelik yayın yapan dergimizde, hitap ettiği kitlenin dinamik bir yapıda olduğu bilinciyle zamanın ruhunu yakalamanın gerekliliğini de yerine getiriyoruz. Yalnız bunu yaparken ilk sayımızı çıkardığımızda taşıdığımız hayalleri, idealleri, hedefleri kaybetmeden ve istikametimizden ayrılmadan yolumuza devam ediyoruz. 

Her bir gencimiz için, içine çekilmeye çalışıldığı popüler kültürün esiri olmaması için gayret gösteriyoruz. Sistemin kendisini sınavdan sınava sürüklediği, gelecek kaygısı oluşturduğu, zihnini küresel sömürünün dayatmalarını kabullenmiş bir yapıya çektiği düzlemde; önemli sorumluklarının olduğunu ve taşıdığı değeri hatırlatıyoruz gençlere. Yeryüzüne halife olarak gönderildiğini; kıyıya vuran çocuk cesetlerinden ırkçı duygularla boğazına basılarak öldürülenlere, savaşlar sebebiyle yurtlarından edilenlerden açlığa ve sefalete mahkûm bırakılanlara kadar tüm olumsuzluklardan sorumlu olduğunu fısıldıyoruz gençlerin kulağına. 

Her kesime hitap edip abone sayımızı arttırmaktan ziyade, bildiğimiz doğruları çekinmeden kaleme almanın derdindeyiz. Nabza göre şerbet vermiyoruz. Küresel güçlerin dümen suyuna giderken, yüz binlerce sattıkları dergilerinde çiçek böcek edebiyatı yapanların tarihin çöplüğüne karıştığını da; ideallerini gündelik hesaplar peşinde heba edenlerin yaşadıkları pişmanlıkları da gördük.

Cemil Meriç’in ifadesiyle “Hür tefekkürün kalesi” bilinciyle hareket etmenin ne büyük nimet olduğunun farkındayız. Onun için aynı kararlılık ve inançla yolumuza devam ediyoruz. Bu onurlu yürüyüşümüzde bizleri yalnız bırakmayan siz okuyucularımıza, geçmişten bugüne dergimizi yayına hazırlayanlara, yazılarıyla bizlere destek olanlara ve dergimizde emeği geçen herkese şükranlarımızı sunuyoruz.