GÜNDEM

Barış ( -ı/-a bilmek )

Barış ( -ı/-a bilmek )
Barışı bilir misiniz? Nedir barışa dair bildikleriniz? Düşünelim. Bunu konuşalım istiyorum. Nedir barış? Savaş, anlaşmazlık/uyumsuzluk/olumsuzluk durumlarının ortadan kalkmışlığı, düşmansızlık durumu (bu sözlüklerin bize sunduğu). Barışı sorunların, uyumsuzlukların olmaması/kalkması sonucu varılan durum olmaktan çıkaran, özüne dair bir tanım yapmayı deneyen var mıdır? Bu noktada benim aklıma gelen kişi Spinoza’dır. “Barış, savaşın olmaması demek değildir. O, bir erdem, bir ruh hali, iyilikseverlilik eğilimi, güven ve asalettir.” diyor. Bu tür bir barışı insanın yaşaması bulunduğumuz bu sistem/zindan tarafından imkân mevcudiyeti yitirtilmiştir diyebiliriz. 

Barış; yeryüzünde insanoğlunun yaşam eylemi esnasında kibrinin(nefsinin) galibiyeti sonucu kaybettiği erdemdir. Zıddı ile birlikte yürümeye mahkûm edilegelmiş bir kavram. Sultanların, saltanatı olanların unutulmasına hükmettiği durum. Savaşların insanlıkta yarattığı bunalıma karşı büyük bir arzu. Savaş yaralarına karşı ihtiyaç duyulan merhem. 

İnsanlar kendileri için değer taşıyan kavramlara, durumlara birer de sembolleştirme yapar. Buna adaletin terazi ile olması örneği verilebileceği gibi barış da bir zeytin dalı ve güvercin ile sembolleştirilmiştir. İnsanlık tarihinde ki savaşlar tarih derslerimizin ana konularındandır. Aslında buna ‘‘Dünya tarihi; savaşlar tarihidir’’ de denilebilir.  En basit örneği de savaş tarihlerine barış tarihlerinden daha fazla aşina olma durumumuzdur. Dünya tarihinde savaşların yoğunluğundan belli süre arasında belli bölgelerde sağlanan, latince “pax” adı verilen ‘‘Barış dönemleri’’ vardır. Pax Americana, Pax Britannica, Pax Europeana, Pax Germanica, Pax Ottomana bunlardan bir kaçı. Çeşitli bir takım barış örgütleri kurulmuş, bazen de barış teorileri oluşturulmuştur. Bunlardan fikri zemin olarak İ. Kant’a dayanan ‘‘Demokratik Barış Teorisi’’ni örnek olarak zikredebiliriz. 

Bir de barışların her daim sürdürülmesi düşüncesi ile ilan edilmiş/belirlenmiş iki barış günü var. Bunlar Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkelerin İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylül tarihini belirledikleri ‘‘Dünya Barış Günü’’. Bir diğeri ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1981’deki 57. birleşiminde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun açılış günü olan her Eylülün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiş olduğu ancak yıllar sonra Genel Kurul'un 7 Eylül 2001 tarihinde ki kararı ile 21 Eylül olarak ilan ettiği ‘‘Barış Günü’’. Barışı bilmekte fazlaca sahnede olan bu yapılar/devletler ne kadar pratikte sadık olma durumu göstermiştir? Önümüzde halen sürdürdükleri Filistin, Doğu Türkistan örnekleri var. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sürerken kana susayarak Japonya’ya attığı atom bombası biliniyor. 

Görünen o ki barışı bilenler barış sağlayamayanlar oldular. Bulunduğumuz bu dünyada emperyalist/kapitalist kafaların birer kan emici olduğu, sistemin besleyicisi olma durumları ortada iken ne kadar barış sağlanabilir? İnsanlık kendisi ile, içi ile, doğası ile barışmayı bilememişken bu tarz barış bilgisiyle meydanda boy göstermek neyi gerçekleştirecektir? İnsanlığın yarasına(savaş) karşı merhem(barış) sağlayabilmekten uzak olacaktır.

Sözün özü; İçimizle barışmadan bir yere varamayacağız. 

Barışa bilir misiniz? 

 

YAZAR HAKKINDA
Furkan Soylu
Furkan Soylu
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN