GÜNDEM

Asıl Gerçek Haddini Bilmektir

Asıl Gerçek Haddini Bilmektir
Bugünlerde insanlar gülmeyi unutmuş gibi, neredeyse herkesin suratında ya asık bir ifade ya da sinirli, somurtkan bir ifade yüzlerde yerini alıyor. Dünya telaşı içerisinde zaten birçoğumuzun hayatı acelecilik ve hız üzerine kurulmuşken bir de bu memnuniyetsizlik hallerinin ister istemez ortaya çıkması tuz biber oluyor. 

Bazen diyorum ki biz yirmi birinci yüzyılda imkânların ve refahın bolluğu içerisinde bile hayata, insanlara, olağan durumlara tahammül seviyemiz bu kadar düşükken geçmişte teknolojinin hayatımıza bu kadar girmediği, imkânların, rahatlığın bu kadar geniş olmadığı bir çağda insanlar mutlu olmayı becerebiliyorlar mıydı? Yahut şöyle tarif edelim: Bugünün insanlarının mutluluğu kavrayış ve algılayış biçimi tüketme, elde etme ve başarı üzerine kuruluyken geçmiş toplumlarda da bu durum aynı mıydı? 

Aslında çok geçmişe gitmeye de gerek yok, bundan 40-50 yıl öncesine baktığımız zaman Türkiye’nin en büyük şehirleri de dâhil olmak üzere yokluğun, yoksulluğun ve sefaletin bugüne kıyasla ne kadar büyük olduğunu biliriz. Hani şu dedelerimizin, halalarımızın bahsettiği tüp, yağ kuyrukları, hastanelerde ve ssk eczanelerinde bitmek bilmeyen sıralar ve suyun musluk yerine mahalle çeşmesinden akmasından dolayı dolayı eve bidon bidon su taşınması… 

Elbette ki her dönem, her koşul kendi gereksinimlerini insanlara sunar ve insanlar da bu duruma göre şekil alır, alışır ve yaşantısını oluşturur. Deniz kenarında oturan kişinin her sabah denizi görmek onun için sıradan bir durum iken, sobasız bir evde oturan insanın sabah üşümüş halde uyanması olağandır. 

Demek istediğim hayatın şartları size sunuyorsa siz ona göre şekil alırsınız. Eskiler buna haddini bilmek demiştir. Bugüne baktığımızda ise insanlar en uçları arzulamakta, nefeslerini ona göre harcamaktadır. Hiç kimseye hayatını daha iyi idame ettirmek için çabalama da demiyorum. Demek istediğim arzuların bir sınırı olmadı, olmayacaktır da. Hayatın o yaşam denen mücadelesini hayatınızın en büyük meselesi yaptığınız an kaybetmeye mahkûm olacaksınız diyorum. 

Sokrates: “hayattan uzaklaştığımız ölçüde gerçeğe yaklaşırız” der. Peki, gerçek nedir? Bana göre gerçek görecelidir. Her insanın kalbinde bir aslan yatar. Yani arzularınız, istekleriniz, hayatınızı bir yerlere sürükleyen şeyler… Hayatımızı bir gözden geçirelim. Her gün evimizden, yurdumuzdan işimize ya da okulumuza gitmek için çıkıyoruz. Peki, bütün bir çabamız ne için? Ekmek için mi yahut daha iyi bir hayat için mi? Peki öyleyse şunu da kendimize soralım: Buna değer mi? Cevabı vicdanımızda saklıdır. Ancak unutulmamalıdır ki kendisine Müslüman diyen bir insan için yarın Cenab-ı Hakk’ın divanına Mü’min bir kul olarak çıkmaktan daha gerçek bir şeyi yoktur.

 

 

 

 

 

ÖNCEKİ YAZI FANATİK OLMA GENÇ OL
YAZAR HAKKINDA
Halil Çakmaktaş
Halil Çakmaktaş
19 Şubat 1994 yılında evin tek oğlu olarak İstanbul’da doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi İstanbul’da bitirdi. Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldu. AGD Bursa Şubesinde çeşitli görevlerde bulundu. Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde halen eğitimini sürdürmektedir.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN