GÜNDEM

Tüketim Tanrıları ve Vesikaları

Tüketim Tanrıları ve Vesikaları
İnsanoğlunun zaman denen mefhumdan sonra en çok tükettiği şey kelimelerdir. Kelimelerle birlikte onlara yüklediğimiz anlamların bizlerdeki karşılığı ise bizim kim olduğumuzu gösteren vesikalardır. Yani tükettiklerimiz, vesikalarımızdır. Günümüzde ‘’tüketim çılgınlığı’’ sözcüğünü sadece ekonomik ve sosyal boyutları olan meselelerde kullanmamız büyük eksikliktir. Oysa tüketim, sadece nesnenin kullanımı değil, varlığın kullanımını da kapsayan olgudur. Olaya beşeri yönde bakacak olursak insan, dünyadaki varlığını ispatlamak adına tüketmektedir. İnsan, yaşamını devam ettirmek adına ve hayatı anlamlandırmak adına tüketme ihtiyacı duyar. Yaşamını sürdürmek adına yemek yer ve tüketir, ihtiyaçlarını gidermek için üretir ve tüketir, mutlu olmak için çalışır ve tüketir. İnsanoğlu nihayetinde tüketmek için üretir ve elbette her tüketme ihtiyacı beraberinde üretim ihtiyacını ve inovasyonu ortaya çıkarır. Günümüzde bu tüketim öyle bir raddeye varmıştır ki tüketim artık ihtiyaç için değildir. Tüketim gereksinim haline gelerek insan için olmazsa olmaz noktasına gelmiştir. Bu tüketme ihtiyacının insanlar tarafından özümsenmesi sonucunda ihtiraslarının, hırslarının ve nefsinin müşahhaslaştırılmış ‘’tanrıları’’ ortaya çıkar.

21. Yüzyılın bizi sürgün ettiği yahut ‘’mecbur bıraktığı düşüncesine’’ hapsolmuş bireyler olarak bizler, tüketim kültürüne adaptasyon sürecimizi asli unsurlarıyla birlikte tamamlıyoruz. Bu süreçte değişen dünyadan geri kalmamak, ‘’çağa ayak uydurmak’’ adı altında bizleri moloz yığınları arasına, akıllı telefonların dünyasına, süslü vitrinlerin cansız mankenlerine ve elbette teknolojik gelişmelerin tam ortasına emin adımlarla ilerliyoruz. Bu yürüyüşte insana, hayvana, canlıya, estetiğe ve değerlere saygı yoktur. Oysa teknolojik gelişmeler ve bu çağın değerleri, güzelliğe, iyiliğe ve canlılara kıymet ve nimet olduğu derecede değerlidir. Yoksa diğer türlü bu değerlerin tanrıları bizlere birer felakettir, suikasttir, esarettir.

Zygmunt Bauman, ‘’Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına Mıdır’’ adlı kitabında ‘’beşikten mezara kadar, mağazaları yaşamlarımızın ve ortak yaşamların tüm hastalıklarını ve ıstıraplarını iyileştirecek ya da en azından hafifletecek ilaçlarla dolu eczaneler olarak görmeye alıştırılıp, bu yönde eğitiliyoruz.’’ diyerek var olan bir hastalığa işaret ediyor. Bu hastalık bizlere metanın tanrılaşma sürecini, değerini ve vazgeçilmezliğini haber veriyor. Canı sıkılan insanların alışveriş merkezlerinin vitrinlerine akın edip ceplerini boşaltmaları yahut parası yetmediği halde son model telefonu kredi çekerek alması, egonun tatmin edilmesi, varlığın gerçekleştirilme isteği değil de nedir? Dışarıda artık mantar gibi her yerde göğe süzülen apartmanlar insanoğlunun egosunun tezahürü gibi. Her zaman daha fazlası, her zaman en iyisi, en yenisi… Aşağısı asla olmaz, hep yukarı... Demek istediğim değişiyoruz, değiştiriliyoruz. Bu süreçle birlikte isteklerimizi de tanrılaştırıyoruz. Bunlara değindiğimiz vakit bizlere aforizma kasmakla, gerçekçi düşünmemekle suçluyorlar. Hayır, gerçeğe karşı değiliz ancak gerçek adı altında yozlaşmaya, savurganlığa, metanın esaretine karşıyız.

YAZAR HAKKINDA
Halil Çakmaktaş
Halil Çakmaktaş
19 Şubat 1994 yılında evin tek oğlu olarak İstanbul’da doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi İstanbul’da bitirdi. Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldu. AGD Bursa Şubesinde çeşitli görevlerde bulundu. Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde halen eğitimini sürdürmektedir.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN