KÜLTÜR SANAT

Cemil Meriç’i Anlamak

Cemil Meriç’i Anlamak
Cemil Meriç kendisini “Yazar ve hocayım. Başlıca işim düşünmek ve düşündüklerimi cemiyete sunmaktır” diye tanımlayan özgün bir fikir adamıdır.

Cemil Meriç, Ergun Göze’ye verdiği ve Tercüman gazetesinde yayımlanan mülakatta kendi hayatının merhalelerini şöyle tasnif etmiştir;

1917-1925: Koyu Müslümanlık devri (Hacı hoca olmak isterdim.)

1925-1936: Şöven milliyetçilik.

1936-1938: Sosyalistlik devri.

1938-1960: “Araf Devri” diyebileceğim kuluçka devri.

1960-1964: Hind Devri.

1964’ten sonra: Sadece Osmanlı’yım.

Cemil Meriç’ in bu kısa tanımı, onun tekamülünü özetler. Hemen her birey bu merhalelerden geçebilir ve belki de geçmelidir kendisinden farklı düşünen her insanı anlayabilmesi için.

Milliyetçi Cemil Meriç; Ülkenin içinde bulunduğu duruma sessiz kalmayan, halk olarak söz sahibi olmanın farkındalığında zaman zaman ateşli yorumlar ve çıkışlarda bulunmuş, Hak için haklıyı savunma derdinde, politikanın dışında ama siyasetin içinde bizatihi olmasa da fikirleriyle var olmuştur.

Sosyalist Cemil Meriç; Eşitlik ve adalet kavramları üzerinde önemle duran, en çok sorgulamalarda bulunduğu zamanlarıdır.  Yoksunların haklarını savunma dürtüsüyle, en azından düşünsel manada empati yapması gereken günümüz aydınları açısından bu ciddi ve değerli bir örnektir.

Araf devri; İnsana dair yerleşik kurallardaki eksik noktalar ve uygulamalardaki yetersizlikler görüldükçe, sorgulamalardan mümkün olduğunca uzaklaşıp, sadece yaşanmışlıkları özümseme, dinginliğe doğru açılan yelkenleri rüzgâra bırakma, kürek çekmeden akıntının yönüne doğru yol alma dönemidir Meriç için.

Mütefekkir Cemil Meriç; Önemli eserlerini yazmadan evvel bu dönemden de geçmeliydi. Mühim işlere imza atmadan arafta kalmışlığı yaşamak, bir gebelik süreci gibi sıkıntılı geçse de, çok zaman Allah’ın cc inayeti ile sağlıklı bir doğum ile neticelenir ki, Cemil Meriç’te de öyle olmuştu.

Hint Devri’nde Meriç; Bu devir 1964 yılına tekabül eder. İlk adı Hint Edebiyatı isimli çok da bilinmeyen bir inceleme yazmış, Hintlilerin Tanrılarını ve yaşamlarını incelemiş, farklı bir açıdan incelediği bu kitap daha sonra Bir Uygarlığın Eşiğinde ismiyle tekrar yayınlanmıştır.

Yazarın Osmanlı hayranlığı, Osmanlı döneminin son zamanlarındaki haksızlığa uğramış, Batı medeniyeti tarafından hançerlenmiş olması da Meriç için oldukça yıkıcı olmuştur. Cemil Meriç olgu ve olayları özgür ve özgün düşüncelerini ifade ederken, yeri gelmiş edebi kimliğini konuşturmuş yeri gelmiş hayli iddialı ve cesurca sorgulamıştır.

Bazı eleştiriler, Meriç’in iç dünyasındaki hezeyanlarının yazılarına yansıttığını, bunun da ‘mağdur edebiyatı’ olduğunu söyleseler de, fikir adamı şablonuna baktığımız zaman fikir ve düşünce insanı sorunları belirleyip, ortaya döken olduğu, çözümlemenin fikir adamının sorumluluğundan ziyade uygulayıcıların vazifesi olduğu gerçeğini değiştirmez. 

Öneriler ile yön belirleme konusunda düşünürlerin engin tecrübesinden dünya görüşünden faydalanılır, ancak düşünce insanı eylem insanı değildir.

Bunu kavramayanların, bir düşünürün gel-gitlerini acziyet, mağduriyet hali olarak betimlemesi de doğaldır. Meriç’te, kendi hayatı ve olayların hayatı üzerindeki etkilerinin ışığına açtığı pencereden bakmış ve yorumlarını yaşantısı üzerinden yapmıştır çoğu kez.

Cemil Meriç, kendisini Ali Şeriati ve Said Nursi ile özdeşleştirirken, bazı dönem şair ve yazarlarını pasif oldukları konusunda eleştirmekten de çekinmemiştir. Davaya baş koymak temsili gerektiğince, bu iki ismin dava adamı oldukları, diğer birkaç ismin ise celadet yoksunu olduğunu belirten Meriç’in zaman zaman sert olabilen bu üslubu, onun kırıcı kişiliğinden ziyade gerçekçi oluşundan ileri gelmektedir.

Ümit Meriç Babası için şöyle söyler;

“Babamın 4 yaşından itibaren okuduğunu düşünürsek fikir işçisi olarak doğdu, fikir işçisi olarak öldü.  Türkiye Cemil Meriç’i anladı, kıymetini biliyor ve anlıyor. Zaten fiilen de Türkiye kültürden irfana doğru koşuyor, irfanın fethi için yoğun çalışıyor.”

Türkiye’nin önemli fikir insanlarından Cemil Meriç; 1955’te gözlerindeki miyobunun artması sonucu göremez oldu, ama olağanüstü çalışma ve üretme temposu düşmedi. 

Kızı Ümit Meriç ve talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. 1974 yılında İstanbul Üniversitesi’nden emekli oldu ve yıllarının birikimini art arda kitaplaştırmaya girişti. 1984’te, önce beyin kanaması, ardından felç geçirdi. 

13 Haziran 1987’de vefat etti.

Cemil Meriç, sadece bir devrin bir medeniyetin değil, çok zamanlı bir düşünürdü. Bugün hala fikirlerinden faydalanılması onun engin duygu düşünce dünyasının devirler ötesi olduğunun ispatıdır.

Bugün Cemil Meriç hayatta olsa, ülkemiz, dünya, Asya, Avrupa ve Batı hakkında ne düşünürdü bilinmez fakat Cemil Meriç, Hint kültürü, Fransız dili, taşra masumiyeti, karışık kafası, araştırma hevesi, öğrenme iştiyakı hatta görmeyen gözleri olmasa filozof Cemil Meriç olmazdı.                                                              

YAZAR HAKKINDA
Dilek Erdem
Dilek Erdem
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN