KÜLTÜR SANAT

Kırk Yılın Efendisi

Kırk Yılın Efendisi
İnsanlığın eğreti duygulanmalarla çürümeye yüz tuttuğu modern dünyamızda kimdir muallim? Belirli bir zaman çizelgesi doğrultusunda dersliklere girip çıkan ruhsuz bir varlık mıdır? ‘Ruhsuzluk derken, ‘‘öğrencilerine ilgisiz, samimiyetten uzak, bilgiyi sunmakta kabiliyetsiz’’ tanımlamaları olmaktan çok tarihsel ve kültürel bilinci aşılamak davasını gütmeyen kendini bu mücadeleden beri sayanlardan söz ediyorum. Anadolu coğrafyasında yüzyıllarca maya işlevi gören değerler maalesef batıcı/ mukallit muallimlerin türetilmesiyle gençliğimiz üzerindeki tesirini kaybetmiştir. Bizim nezdimizde muallim, bu değerleri dirilterek, sınırlarımız dışına aktarmanın heyecanıyla yaşamayı düstur edinen ve bu minvalde teknolojiyi güçlü bir araç olarak algılayan bir zat-ı muhteremdir. 

Günümüzde öğretmen-öğrenci münasebetinin not-çıkar ilişkisine dayandığı itiraf edilmese de var olan acı bir gerçek. Bu yargının doğru olduğunu kabul etsek de samimi ilişkiler tabi ki var. Bu ilişkiler ahlak, erdem, saygı ve sevgi kavramları üzerine bina ediliyor. Bunu yadsımak makul değil. Ancak menfi eleştirim, hak ettiğini düşündüğüm durum, bahsedilen kadim ve mukaddes değerlerin genele kıyasla yeterince benimsenmeyişi göz ardı edilip sosyal hayatın dışına atılmasıdır. Ki zaten ümmetin acıları da bu noktadan tezahür ediyor. 

Ne yazık ki bugünün modern, kapitalist dünyasında gayr-i ahlaki tutum ve davranışları hep birlikte müşahede ediyoruz. Genç neslin terbiye yoksunluğundan yakınırken sorunun kaynağına inmekse bizi ilgilendirmiyor. Gözlem ve durum tespitinden sonrası muamma. Oysa dünle bugünü mukayese etmenin bizi ulaştıracağı önemli çıkarımlar vardır. Tanzimat'la başlayan öz değerlerin; yani toplumsal, iktisadi ve hukuki sistemlerin törpülenmesi kısa bir süre ahlaka bağlanmakla bizi idare edebilir ama bir bütün olarak ele alma zorunluluğundan dolayı, bu üç önemli eksikliğin bizden ahlaki değerlerimizi de alacağını unutmamak gerekiyor; medeniyet değerlerimizden küçük bir kısmının dahi ihmal edilmesi ilk domino taşının düşmesi anlamına gelir. Nitekim hâlihazırda iliklerimize kadar hissettiğimiz bu değil midir? Bu bağlamda, -birinci dereceden sorumlu-  muallime düşen vazife uğruna büyük bedeller ödenen bu sistemin diriltilmesi, canlı tutulması, gelecek nesillere aktarılması ve gerekli yerlerde zamanımıza uyarlanmasıdır. Vazife hakkıyla ifa edilmediği ve genç neslin fikir hürriyeti sağlanmadığı takdirde bu ülkede üretilen hiçbir şey milli olamaz. Bu durumda biz, milli olmayı marşa ve bayrağa sahip olmaya indirgemiş oluruz. Oysa o bayrağın niçin al renge boyandığının ve o marşın hangi acılardan neşet ettiğinin şuurunda olmayanlar için bağımsızlık yoktur. 

Hiçbir muvaffak insan göremeyiz ki yola bir hayalle başlamış olmasın.  Biz, Anadolu gençliği olarak ahlak ve erdem sahibi olmamızın yanında sosyal bilimler ve fen bilimleri alanlarında da bir hayalin peşini kovalamamız gerekir. Bunun bir şart olduğu tabi ki söylenmez; ilk ve tek şart imanın olgunluğudur ama gerekli oluşunu göz ardı edemeyiz. Modern çağda teknolojik atılımlar yaparak dikkatleri celbetmeli bu esnada fikirlerimizi paylaşma ortamını hazırlamalıyız. Çünkü tarih boyunca cihanın dört bir yanına adalet ve sevgi dağıtan ecdadımızın ilme (bilim dâhil) verdiği önem cümle âlemin malumudur ve Fuat Sezgin gibi hocaların çalışmalarıyla da gözler önüne serilmiştir. Tekniği insanlığın faydasına ancak biz kullanabiliriz çünkü ceddimizin beslendiği ilahi kaynak, bugün ‘‘demokrasi götürmek’’ söylemi altında yapılan zulümlerin dayandığı temelden çok daha yüksek ve muteber bir konumda olup insanı önceleyen bir sistemdir. Bu kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut. Mühim olan bu cevheri molozların altından çıkarıp, onu bir kuyumcu edasıyla işleyerek günümüz dünyasına uyarlamaktır. Tam da bu noktada sorumluluk muallimindir. 

Muallim, öğrencisine sevgiyle bakmalı ve ona bizi muasır medeniyetler seviyesine değil onun da üstüne çıkaracak bir hayal aşılamalıdır. Baharın bir çiçekle başladığını ve çiçekler bir olunca baharın geleceğini onun kalbine nakış nakış işlemelidir. Bizim talebelerimiz kendi öz çeperini aşmadan, yalnız kendi ırkına değil bütün ırk, mezhep ve meşrepten insanları kucaklayarak namütenahi sevgisini dünyaya duyurmalıdır. Atalarımız asırlar boyu bu görevi üstlendi. Unutmayalım ki mevcudiyetimizin temelinde yatan mefkûre budur. Öz benliğimizden koparak ne kadar ileri gidebiliriz? Başkasının mahvına imrenerek, mankurtlara dönüşmek bize ne kazandırır? Hiç. 

YAZAR HAKKINDA
Ahmet Mücahit Yıldız
Ahmet Mücahit Yıldız
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN