FİKRİYAT

Çetin İmtihan: Kudüs

Çetin İmtihan: Kudüs
Öncelikle bizleri kırmayıp röportaj verdiğiniz için dergimiz, okurlarımız ve şahsım adına sizlere teşekkür ediyorum. Bizlere kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Ben Ahmet Hakan Karagül. İstanbul Ticaret Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunuyum. Geçtiğimiz yıllarda, bir dönem yabancı dil eğitimi için İngiltere’de bulundum. Şu anda da yüksek lisans üzerinde hazırlık aşamasındayım. Bunun dışında 2013 yılında çıkarmış olduğumuz bir ezgi albümümüz mevcut. Kültür-sanat alanında bu gibi çalışmalarımız var. Ve yine radyo-televizyon programcılığı gerçekleştiriyorum. 28 ülkede yapmış olduğumuz, ümmet coğrafyalarını anlatan TV programı ve 4 yıldır halihazırda devam eden ‘Sözümüz Var’ isimli, ümmet coğrafyasını ve islam kardeşliğini gündeme aldığımız radyo programımız devam ediyor. Milli Gençlik Vakfı’ndan, Anadolu Gençlik Derneği’nden yetişmiş olarak, bunu gururla söyleyebilirim. Genç İstikbal Dergisi’yle de bu röportajı yapmanın memnuyetini de yüreğimde taşıdığımı ifade etmeliyim.

Sizi uzun zamandır, Kudüs ile dertlenen birisi olarak gerek sosyal medyada gerekse çeşitli dernek ve vakıf çalışmalarında görüyoruz. Bizlere bu durumun arka planını, yani Kudüs sevgisinin sizlere nereden geldiğini anlatabilir misiniz?

İsra Suresi’nde Cenâb-ı Allah bizlere, ‘’ Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir.’’ Ayeti kerimede etrafı bereketli olarak ifade edilen Mescid-i Aksa aynı zamanda, hadisi şeriflerde ilk kıblemizdir ve Miraç kandilinden sonra bizlere farz kılınan namazı 15 ay boyunca Mescid-i Aksa’ya yönelerek Müslümanlar kılmışlardır. Ayrıca, Efendimiz (s.a.v.) bizlere hadisi şerifinde, ‘Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.’ buyurmuştur. Bir diğer hadisi şerife göre ise Mescidi Aksa, ‘arzul mahşeri ve menşer’ olarak, yani var olma ve tekrar dirilme yeridir. İnsanoğlu orada var olmuştur ve yeniden orada dirilecektir. Tüm bunları anlattıktan sonra, bizim Mekke’ye ve Medine’ye olan sevdamız nasıl itikadi bir mesele ise, Kudüs’e olan sevgimiz de itikadi bir meseledir. Bugün coğrafyalarımız kan ve gözyaşı içerisinde. Bağdat ciddi problemler içerisinde, Şam ciddi sıkıntılar içerisinde ama Kudüs’ü diğerlerinden ayıran en önemli husus itikadi bir mesele olmasıdır. Yani imanımızdan bir parçadır. Bundan dolayı, Kudüs’ü imanımız gereği çok önemsiyor ve seviyoruz. 

Filistin direnişi sizce niçin önemlidir?

Filistin direnişini diğerlerinden ayıran, dediğim gibi, Hak-Batıl mücadelesinin en bariz olduğu coğrafya olmasındandır. Ayrıca, Filistin toprakları tam 400 yıl boyunca ecdadımız olan, kendileriyle gurur duyduğumuz Osmanlı’nın himayesinden olan bir topraktı. 1517’de ilk olarak Kanuni Sultan Süleyman ile başlayan, 1917’de İngiliz işgaline kadar devam eden süre boyunca Osmanlı, bu topraklara hükmetmiştir. Ve hükmederken de Allah’ın, korunmasını emrettiği ve etrafının mübarek kılındığının bilinciyle hareket etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın 16. Yüzyılda yaptırmış olduğu altyapılar hâla kullanılıyor. Tepeciklerden oluşan Filistin topraklarında, yerleşim yerlerine suyu götüren Kanuni Sultan Süleyman’ın mirasıyla bugün orada insanlar altyapıyı kullanmaktadırlar. Keza, ecdadın yapmış olduğu hanlar, hamamlar, kütüphaneler birçok tahirbata rağmen büyük çoğunluğu bugün hâla ayakta ve gittiğinizde orası adeta Edirne gibi, Bursa gibi sizleri karşılıyor. İlk soruda ifade ettiğimiz o Hak-Batıl mücadelesiyle birlikte, bu direnişi bizler için önemli kılan temel hususlardan birisi de kültürünü kendisine miras edinmiş, tarihini kendisine en büyük sermaye edinmiş millet olarak bizler için Filistin coğrafyası, ecdadımızın bir emanetidir. Hülasa, 1917’de İngilizler orayı ilk işgal ettiklerinde, Büyük İsrail Devleti kurmak için bir zemin hazırladılar, ve biz bugün 2017 yılındayız, yani işgalin 100. Yılındayız. İşgal, 1967’de ya da 1948’de kesinlikle başlamadı. ‘1967 Sınırları’ diye telaffuz edilen sınırlar, aslında Birleşmiş Milletler’in yani haçlı birliğinin kabul etmiş olduğu sınırlardır, bu bizim için kabul edilebilir bir şey değildir. Çünkü İsrail’in oradaki teşebbüsü, İngiliz himayesinde 1917’de başladı. Ve son Osmanlı birliğinin oradan ayrılışı, yine 1917 yılında gözyaşları ve hüzün içerisinde gerçekleşmiştir. Bundan dolayı, Filistin Direnişi, yarım kalan işi tamamlamak mahiyetindedir ve bizler için çok önemlidir. 

Aslında gıda yardımı bu direniş için sadce bir pansuman. Yani gıda yardımı ile yoksulluğu azaltabiliriz belki peki kudüs kuşatmasını nasıl kırabiliriz?

Afrika bölgesinde yaptığımız çalışmalarda şöyle bir sonuca vardık, geri döndüğümüzde, orada birlikte olduğumuz iş ortaklarımıza ve kurumlarımıza şunu ifade ettik: Oraya gidip kumanya dağıtmak, kurban eti dağıtmak insanlara faydalı olduğu gibi, o insalar için ciddi manada dez avantajları da var. O insanları hem almaya alıştırmış oluyorsunuz, hem de örnekte olduğu gibi, balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmek durumundayız. Ümmet coğrafyasındaki birçok yerinde kalkınmaya dair stratejiler geliştirilmediği için bu coğrafya atalet içinde. Gelişmeye dayalı stratejiler nasıl geliştirilebilir, Kudüs özelinde konuşacak olursak? Filistin’de diğer İslam ülkelerinde olan ambargonun çok daha fazlası var. Afrika’da veya diğer İslam ülkelerinde ciddi ambargolar var ancak Filistin’deki ambargonun haddi hesabı yok. En basitinden, uluslararası ticaret yapma hakkı, yahudilerin elinde. Filistinliler’in çok çok azı, %2-3’lük bir kesimine bu hak tanınıyor ki bu insanlar da İslami hareket ile bağı olmayan insanlar. Onun dışında, yahudilerin Filistin topraklarına soktuğu yerlerden mecburen temel ihtiyaçlar alınıyor. Un, şeker, yağ  gibi temel gıda maddelerini yahudi tüccarlardan almak mecburiyetindeler. Yahudi tüccar da 100 şikele aldığı ve yahudilere 120 şikele sattığı bir ürünü, 300 şikele müslümanlara satıyor. Müslümanlar bunları almaya mecbur oldukları için, büyük bir ambargoya ve fahiş bir hayata tutunmak mecburiyetindeler. Size basit bir örnek vereyim: En son gittiğimde yarım litre şaşal su, 1,5 dolar idi, TL olarak 6 lira civarında. Peki geçim kaynakları nasıl? Müslümanların hiçbir geçim kaynağı da yok. Çünkü ticaret yapmalarına izin verilmiyor. Ticari Sicil Belgeleri’ni almaları için önlerine çok büyük prosedürler konuluyor.

Tüm bu işgal girişimleri kapsamında bir de Mescid-i Aksanın altının oyulduğu söyleniyor. Bu doğru mu?

Mescid-i Aksa’nın altında 2000’li yılların başlarından beri tüneller kazılmaya devam ediyor. Şeyh Raid Salah; Allah ondan razı olsun, bu röportajda ismini anmasam eksik olacak; 1948 İslami Hareket Lideri ve Erbakan Hocamız’ın kadim dostu, Kudüs topraklarının bugünkü Ahmet Yasin’i, geçmişten beri bu tehlikenin farkındaydı. Ve her daim Mescid-i Aksa’nın altındaki türlü tünellere dikkat çekmek için kitlesel eylemler yapıyordu. 2000’li yıllardan beri açılan tünellere ilgiyi azaltmak için İslami Hareket’in yöneticilerini hep tutukladılar. Ve o tünellerle ilgili gündemi örtbas etmeye çalıştılar. Ben 2014 yılında gittiğimde bu tünellerin en uzunlarında birisi olan bir tünele girdim. 478 metre uzunluğunda olan ve sadece Yahudi ve Hristiyan turistleri içeri aldıkları bir tüneldi bu. İngilizceyle falan, Allah’ın yardımıyla o anda gafletlerine denk geldi. Yanımda iki telefon vardı. O iki telefondan birinden çekip diğerini cebime koyuyor, sonra diğeriyle çekip cebime koyuyordum. Derken, nihayet yakaladılar. Bir telefonun içerisindeki bilgileri sildiler ama diğer telefondaki bilgileri aldık. Türkiye’de İslamî medyada bu durum ciddi anlamda yankı buldu, Mescid-i Aksa’nın altındaki köstebek yuvaları diye. Mescid-i Aksa’nın altında şu anda sadece Müslümanların tespit ettiği 62 tünel var irili ufaklı. Ben o tünellerden en uzununa girdiğimde içinde ne gördüm biliyor musunuz? Kral Davids Sinagogu, Kral Süleyman Sinagogu. Aksa’nın altında, Kıble Mescidi’ne denk gelen yerin tam altında, ben sadece 4 sinagog gördüm. Dünyanın dört bir tarafındaki yahudilerin gelerek adeta, kendilerini tatmin ettikleri yere dönüşmüş durumda Aksa’nın altı, böyle garip bir durum var. Mescid-i Aksa şu anda tehlike altında. Ve oradaki Müslümanlar, bir mucize eseri olarak Mescid-i Aksa’nın ayakta durduğunu söylüyor, altı tamamen oyulmuş durumda. 

Kudüs’te gözlemlediğiniz günlük yaşantı nasıldı?

Ben, Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya her gittiğimde, kadınıyla erkeğiyle, gözlerinde bu inanmışlığı görüyorum. Bir ara şöyle bir söz söyledim, yaptığım tüm eğitim ve seminerlerde; ‘sapan taşlarının, top mermilerine, füzelere ve tüfeklere galip geldiği yer.’ Orası gerçekten, sapan taşlarıyla, Ebabiller’in filleri devirdiği yer gibi, Filistinli mücahitlerin muzaffer olduğu yerdir. Ve gerçekten bugün, Filistin’deki mücadele, tüm zorluklara rağmen, bir zafer destanıyla devam etmektedir. Sebebi ise, bu kadar dünyanın ekonomik gücüne ve silahına sahip olan; ve bir parantez açıyorum, tabi bu Allah’ın gücü ve kudreti yanında hiçbir şeydir, parantezi kapatıyorum; dünyalık olarak muazzam güce sahip olan ve tüm haçlı birliklerinin arkasında olduğu bir devlete karşı, ellerinde silahlı bir gücü dahi olmayan bir Filistin halkının ortaya koyduğu, bunca yıldır mücadelesi, zaferden başka hiçbir şey değildir. 

Oranın kadınları, Aksa’nın murabıtları… O kadınlar, Allah onlardan razı olsun, Kuran’ın bize anlattığı Meryem gibiler, Asiye gibiler. Çünkü onlar, sabah namazından önce, gece imsak vaktinde Mescid-i Aksa’ya giriyorlar ve yatsı ezanıyla birlikte, Mescid-i Aksa’nın kapatılmasıyla birlikte oradan ayrılıyorlar. Murabıt onlar. Murabıtlar, nöbetlerini tutuyorlar. Arap ülkeleri, İslam coğrafyalarındaki ülkelerin liderleri, dünyanın zengin müslümanları onlara sırt dönmüşken, ‘hasbinallahu ve niğmel vekîl’, O ne güzel vekil, Allah bize yeter! diyerek, Allah’a teslim olmuş insanlar. Kudüs’teki günlük yaşantı… Herkes işi varsa işiyle meşgul oluyor. Diğer insanlar Aksa’da vakit geçiriyor. Orada olup, oranın boş olmadığını, gelecek saldırılara karşı müdafa etmek için hazır bulunduklarını ifade ediyorlar. Ve bir savaş ortamı olmasına rağmen, hiçbirinin gözünde bir savaş korkusu yok. İnsanlar, ‘burası bizim topraklarımız ve bizim olmaya devam edecek ve sonunda biz zaferi kazanacağız’ muştu ve heyecanıyla günlerini geçiriyorlar. Bu öyle bir direniş, öyle bir mücadele ki oradaki insanların gözünde siz şunu görüyorsunuz; ‘Allah dilerse ancak müminler muzaffer olur.’ Ve bu insanlar, Allah’ın dileyeceği o günü, inanmış bir şekilde bekleyen insanlar. 

Genç İstikbal Dergimizin hitap kitlesi gençlerden oluşuyor. Size göre, gençler Kudüs’ü ve Filistin davasını nasıl anlamalı? Zihinlerinde nasıl bir yere konumlandırmalı ve hangi açıdan bakmalılar bu meseleye?

Kudüs, direnişin sembolüdür. Kudüs, tüm yokluklara rağmen, Allah’a inanmış bir avuç insanın destan yazdığı bir coğrafyadır. Gazze’deki Müslümanlar, yıllardır açık hava hapishanesi içerisindeler. Ve Batı Şeria’da, El-Halil’de, Ramallah’ta Müslümanlar, Kudüs ve Aksa ile araları 100-150 kilometre olmasına rağmen Mescid-i Aksa’yı göremeyen insanlar var. İşte bu insanların, buna rağmen, evlerine 1,5-2 milyon dolar verilip –ki 50-60 metrekare evler- ‘Dünyanın istediğin yerine gidin, size vatandaşlık verelim. İstediğiniz kadar para verelim, bu toprakları bize terk edin.’ diyen siyonist tekliflere rağmen, o toprakları terk etmeyen insanların mücadelesi, onların imanlarına bereket katacaktır. Onlardan haberdar olsunlar. Gençlerimiz bugün, Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya gittiklerinde, gerçek manada hayatları değişecektir. Benim hayatım, 2013’te, Kudüs’e ilk gitmemden sonra değişti. Geldikten sonra ikiyüzün üzerinde eğitim ve seminer gerçekleştirdim. Ve ben diyorum ki, kim olursa olsun, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun, Kudüs davasına destek olan, Kudüs davasının muvaffak olması için gayret gösteren her mümin benimle aynı kana sahip kardeşimden çok daha kıymetlidir. Müminler kardeştir ancak Kudüs davasının bereketi çok farklıdır. Kudüs davası, hayatlarına maddî ve manevî bereket katacaktır. Çünkü orası, ayette de buyrulduğu gibi, etrafı bereketli kılınmış bir coğrafyadır. Oranın bereketinden istifade etmekten, kendilerini mahrum etmesinler. Mutlaka ilk hedefler, Mescid-i Aksa’ya gitmek olsun ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü mutlaka hayallerinde olsun. En basitinden, Mescid-i Aksa’nın görselleri, çalıştıkları masada, evlerinde en güzel köşede olsun. Sabah uyandıklarında, oranın, bizim olan o beldenin; İslam’ın ilk kıblesi, ikinci mahremi ve üçüncü mescidi olan o mabedin, işgal altında olduğunu hatırlayarak kendilerine bir plan yapsınlar ve güne öyle başlasınlar. Ve muhakkak, zafer inananlarındır, zafer de çok yakındır. Çünkü Kudüs’teki çocuklar bizlere bunu muştuluyorlar. 

Güzel sohbetinizden ve cevaplarınızdan ötürü teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun.

Sizden de Allah razı olsun…

YAZAR HAKKINDA
Mehmet Ömer Altay
Mehmet Ömer Altay
Genç İstikbal Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN