FİKRİYAT

Tekamüle Doğru

Tekamüle Doğru
İnsanlığın dünyadaki serüveni, dinamik süreçler neticesinde süregelen bir seyir halinde devam etmektedir. Bu süreç, hem insanın fiziksel özelliklerinin içinde bulunduğu coğrafi ve kültürel şartlarla şekillenmesine sebep olmuş, hem de bu şartların insanlar üzerindeki ahlaki ve zihinsel yapısındaki değişim ve gelişimlerine ortam hazırlamıştır. İnsanlığın, farklı açılardan her zaman ileriye doğru gittiğini iddia etmek mümkün olmasa da; çevre ve kültür etkisiyle insanlık, içinde bulunduğu duruma en uygun şekilde davranarak yenilenmeyi, hayatta kalarak daha farklı şekillerde medeniyet kurabilmeyi sağlayabilmiştir.  

Tekâmül kelimesi: tamamlanmak, daha iyiye ulaşmak ve olgunlaşmak gibi anlamlara gelmektedir. Bu kavram özelinde birçok farklı değerlendirmeler hatta sistematik teoriler geliştirilmiştir. Bunlardan en meşhuru, batı dünyasında “Evrim Teorisi” olarak bilinen çalışmadır. Bu çalışmayla birlikte İslâm dünyasında da bu çalışmanın muadili olarak lanse edilen “Tekâmül Nazariyesi” olarak isimlendirilen çalışma en az asıl çalışma kadar itibarlıdır. İslâm felsefesinde “Tekâmül Nazariyesi” şeklinde ele alınılan düşünceler, insanın biyolojik ya da fiziksel evrimiyle ilgili görüşler oluşturmaktan ziyade, insanın ahlaki olarak nefsiyle olan mücadelesindeki evrelerin, insanın ahlaki olgunlaşmasındaki etkisini bu kavram çerçevesinde açıklamaya çalışmışlardır. Sonuç olarak, canlılığın bir hücreden meydana gelip ilerleyerek günümüz insanındaki bilinç seviyesindeki ahlaki bir varlığa ulaşması da “tekâmül” kavramı içerisinde mütalaa edilebilir. Fakat insanın biyolojik yapısının gerekliliği, doğa yasaları içerisinde meydana gelen tesadüfi bir süreç oluşu elbette İslâm dünyasında karşılık bulan bir görüş olmamıştır. Çünkü insanın dünyaya geldiği ilk andaki akıl ve şuur eksikliği, bunun yanında ahlaki anlamda herhangi bir bilgisinin olmaması, onun bugünkü anlamda insan olması ve medeniyet kuran yapısını oluşturmasında farklı bilgi edinme yolları sayesinde gerek içsel gerek dışsal süreçler neticesinde var olduğu söylenebilir. İnsanlığın medeniyet serüvenini bu anlamda tekâmül kavramı çerçevesinde ele alabiliriz. 

İnsanın su kenarlarında toprağı ekip biçmesiyle başladığı tarım hayatı, aynı zamanda insanın kültür anlamında bir şeyler ortaya koymaya başladığı, kültürel birikimini başlattığı dönem olarak kabul edilir. İnsanın hayatını kolaylaştırmak, hayatta kalabilmek adına üretimde bulunması, bulunulan coğrafi şartlara uyum sağlayarak kendine özgü ve ortak yaşam alanlarında ortak kabullere dayanan kültürün oluşmasını sağlamıştır. Tarımın bu etkisi, ilerleyerek devam eden bir gelişim seyrine kapı aralamış; insanlık kültürel gelişimini sadece maddi araç gereç olarak değil, manevi alanda da gerçekleştirmiştir. Ortak konuşulan dil içerisindeki söylenceler, insanların birbirleriyle geçirdiği ortak yaşantılar ve tarih birliği oluşmasıyla birlikte, inanç birliği de oluşmuş, böylece de kültürel anlamda gelişim kemale doğru ilerlemeye devam etmiştir. Fakat bu ilerleme sadece insanın içyapısı ve coğrafi şartlarla oluşan dış şartlarla mı meydana gelmiştir, yoksa ilahi anlamda bir müdahaleyle birlikte ahlaki olgunluk ve inançların daha kapsamlı hale gelmesine sebep olan bir dış müdahaleden mi bahsedilmelidir, bu tartışmalı bir konudur. Çünkü ‘tekâmül nazariyesi’ hususu, batıda bir ideoloji halini almaya başladıktan sonra, gerek tarih felsefesinde gerek sosyolojide gerek dinler tarihi alanlarında, bütün disiplinlere bu çerçeveden bakma trendi gelişmiştir. Düşünürler ve araştırmacılar, insanların kültür ve medeniyet süreçleri başta olmak üzere, insana ait her şeyi ‘evrimsel süreç’ içerisinde değerlendirme işine girişmiş, insanı mekanik ve doğal süreçlerle ilerleyen birtakım evreler halinde ele almışlardır. Bazıları da insanın ve doğanın özünde var olan potansiyelin bilinçli bir süreç içerisinde ortaya çıkması sonucu insanlığın tekâmül sürecinde gelişim gösterdiğini iddia etmiştir. Kimisi bu potansiyeli evrenin kendisine mal etmiş, kimisi ise hem aşkın hem içkin bir yaratıcıya mal etmiş, kimisi de maddenin bizzat kendisine bunu yüklemiştir. Fakat kaynağı ve yolu nasıl olduğu hala tartışılmakta olan bu tekâmül sürecinde, insanın gelişim ve olgunlaşma evrelerinin olduğu kabul edilmektedir. Medeniyet oluşumu bu sürekli ilerleme güdüsü içinde olan insanın her an bir sonraki adıma geçmesiyle birlikte devam eden süreç içerisinde mütalaa edilebilir. Fakat bunu bir ideoloji olarak her şeye yükleyip materyalist ve mekanik bir süreç olarak ifade ettikten sonra, insanın manevi yoksunluğunu görmezden gelmek kabul edilemez. Çünkü insan hem yoksun, hem aciz bir varlık olarak, en çok manevi olarak tamamlanmaya muhtaç bir varlıktır. Manevi tamamlanmışlığı da tekâmül sürecinde arayışına devam eden mekanik insan sürecinde bulmak zordur. Çünkü ilahi anlamda insana doğrudan verilen bir dini ve manevi yaşam, insanın sıfırdan değil, belirli bir noktadan başlayarak kemale ermesini ön görür. 

İslam kültüründe insanın manevi ve ahlaki olgunlaşma sürecini daha çok tasavvuf yaşantısında görmekteyiz. Gerek insanın çeşitli evrelerden geçerek kemale ermesini ifade eden ‘seyr-ü sülük’ kavramı, gerek insanın en yüksek iyi olan yaratıcıya ulaşmasını ifade eden ‘vahdet-i vücud’ kavramı, tasavvuf kültüründeki kemale ermenin ve insan nefsinin olgunlaşma süreçlerini ifade eder. Manevi anlamda insan nefsinin çeşitli evrelerle birlikte temizlenmesi, olgun ve ahlaki bir varlık olarak ideal insan olma süreci, maddi anlamda devam eden evrim sürecinden farklı bir tekâmül sürecini ifade eder. Fakat ister maddi olsun ister manevi, insanın medeniyet oluşturma ve ilerlemesi ‘tekâmül’ denilen bir süreçle birlikte gerçekleşmeye devam etmektedir. Bu da son noktanın ne olacağı, insanın ilerlemesinin bir yerde duracağı mı yoksa bir yerden sonra başa mı döneceği gibi soruları beraberinde getirmektedir. Çünkü tekâmül, sonsuz ilerlemeyi değil, daha iyisine yönelik bir adaptasyon sağlamayı ifade eder. Hem insana bağlı, hem insandan bağımsızdır.  

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Süleyman Kuş
Yavuz Süleyman Kuş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN