FİKRİYAT

Fenadan Bekaya Bir Eşik

Fenadan Bekaya Bir Eşik
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Ölüm neden bize korkutucu gelir? Aslında ölüm tek başına korkulacak bir şey değildir. Vücudun ağır bir darbe alması ya da iç organlardaki bir rahatsızlık ölümün sebeplerindendir ve genellikle fiziksel bir acıyla gerçekleşir. Her ne kadar insan için zor bir durum olsa da ölümden korkuyor olmamamızın asıl sebebi arkasında bir meçhûliyet barındırmasıyla ilgili. Sonrasında neler olacağı bilinseydi insana bu denli ağır gelmezdi. Ölülerden haber alınamadığı ve kişi bu olguyu yalnız kendi tecrübe ettiği için ölüm sonrası durum koca bir bilinmezlikmiş gibi algılanıyor. Ancak eserden müessire yani mahlûktan hâlike gidilirse ve vahiy aracılığıyla ahiretin hakikatine dair bilgilenme ve bilinçlenme gerçekleşirse bu meçhûliyet zail olur.

“Yaşıyor olmak savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir.” diyor İsmet Özel. Evet, ne kadar başarılı oldukları bir yana bedenimiz ve ruhumuz işin başından beri kendilerine gelen darbeleri bertaraf etmekle meşgul. Madden ve manen korunma eğiliminde. Çünkü dünyadan aldığı tadı kaybetmek istemiyor. Dünyaya olan kuvvetli temâyülünden ötürü kendisini tehdit eden ölümcül şeylerden hoşlanmıyor ve içten içe verilen nimetlerin sınırsız bir hüviyete bürünmesini arzuluyor. Bir taraftan dünya nimetlerine olan güçlü ihtirasın muhafazası diğer yandan simyacı edasıyla sonsuzluk taşına ulaşma isteği...

Doğum, hayat ve ölümün hakikati ve hikmet-i vücûdu hakkında düşünmek tadımızı kaçıran bir olgu. Ancak beş duyumuzla aldığımız dünyevî tadın geçici olduğunu bu tatların benzerinin ama sonsuzunun yaşanabileceğini söyler din. Allah Teâlâ “iyi ve kötü” olarak tavsif ettiği şeylerin dikkate alınmasını ister. Bunlara ihtimam göstermeyen insanların hayatla ölüm arasında geçici bir haz alacaklarını ancak Allah’ın sevdiği kullardan olabilirlerse bunun ahirette sonu olmayan bir güzelliğe kapı aralayacağını söyler. İnsan, düşüncenin darlayıcı, bunaltıcı özelliğini göze alıp ardından inanmanın bedeli olarak üsve-i hasene rehberliğinde erdemli yaşama yöneldiği zaman ölüm bir hiçlik olmaktan çıkarak dar-ı fena ile dâr-ı bekâ arasındaki anlamlı bir eşiğe dönüşür.

Geçmiş yaşam nasıl ki bir andan ibaretmiş gibi algılanıyorsa insana ölüm geldiğinde de ömür aynı kısalıkta algılanacaktır. Ne kadar yaşarsak yaşayalım dünya bizi tatmin etmeyecekse bu hazzın benzerini ve en önemlisi sonsuzunu yaşamak daha mâkul. En güzel anılarını anımsadığında geçip gittiklerini görüyorsun. O güzel yaşanmışlıkların ve hissettiğin güzel duyguların tekerrür etmesi için can atıyorsun ama zamanla anlamlılığını yitiriyor o güzel günler. İki yüz yıl evvel yaşayanlardan eser yok şimdi. İki yüz yıl sonra da sen unutulup tarihin tozlu rafında yerini alacaksın. Bıraktığın izlerin bir yerlerde kayıt altına alındığını fark ettiğinde güzel izler bırakmanın peşine düşeceksin. Bu güzellikler sana Allah sevgisini kazandırır. Bu sevgi; yaşamayı hiçliğin, anlamsızlığın prangalarından kurtararak asıl gayeyi gösterir. Bu sevgi sayesinde yaşamın ve ölümün Allah için olduğunu anlamaya başlarsın.

İnsanın dünyada istinat ettiği fani şeyler ve alışkanlıklar kendini güvende hissettiren yanılsamalı bir tanrısallığa sahiptir. Ancak bu güven hissi -velev ki bir ömür sürsün- geçici bir avuntudan ibarettir. Lakin tek ve gerçek ilah olan Allah’ın sevgisi yalnız bu dünyayı içkin olmayıp sonsuz selamet yurdu olan ahirette de hayatiyetini sürdürür. Bize acz ve fenâdan mâmul olan putlar lazım değil. Bize bâkî ve kerîm olan Allah gerekir.

Bu sevginin derûnuna indiğinde meselenin sadece acıdan hazza kaçmak değil aynı zamanda rahmete koşmak olduğunu tedricen idrak edersin. O güzel mertebeye erişmeyi cenâb-ı Hakk her birimize ihsan eylesin. Allah, düşe kalka da olsa günahlardan kaçmaya çalışarak kendisine iltica eden biz derbeder mültecileri dergâh-ı izzetine kabul eylesin, bizi mukarreblerden kılsın! (Âmin)

YAZAR HAKKINDA
Ahmet Mücahit Yıldız
Ahmet Mücahit Yıldız
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN