FİKRİYAT
Niçin Kötülük
İşte yukarıda da aktarıldığı üzere kötülük problemi, başlıca bu şekilde zuhur etmiştir İslâm toplumunda. Dahası dışarıdan da Müslümanlara yöneltilen soruların başlarında kötülük problemi gelmektedir. İslâm medeniyetinde bu husus, özellikle Mâtürîdî kelamcılar tarafından gündeme getirilmiş, irdelenmiş ve sonuca bağlanmaya çalışılmıştır. Bu konuda Mâtürîdî kelâmcıların öne çıkmasının sebebi ise onların hikmet anlayışlarıdır. Hikmet: her şeyi kendisine uygun olan yere koymak, her hakkı hak sahibine ulaştırmak gibi anlamlara gelir. Mâtürîdî kelâmcılar, Allah ve O’nun fiilleri üzerine düşünürken bu hususu asla göz ardı etmemişler; “olan bu ise bunda mutlaka bir hikmet olmalı” şeklinde yaklaşmışlardır problemlere.
İşin bu kısmından sonra konuyu biraz daha irdelemek gerekirse: İnsan gerçekten hayatın seyri içerisinde durup bir düşündüğünde her şeyin o kadar da yolunda gitmediğini mutlaka fark edecektir. Şuan içerisinde bulunduğumuz mevcut duruma dahi bakacak olursak; bunca olan şey Allah’ın iradesi dışında olmamıştır, peki o halde birden fazla ili ve yüzbinlerce insanı etkileyen bu elim hadise başımıza niçin gelmiştir, Allah’ın bütün bunlardan muradı nedir ve Allah, niçin bunların olmasına izin vermiştir?
Mâtürîdî kelâmcılar bu sorular üzerine çeşitli sıralamalarla meseleyi izah etmeye çalışmışlardır. Başlıca öne sürdükleri izahlardan ilki: evrendeki her şeyin zıttı ile kâim olduğu esasıdır. Evrende iyinin değeri bilinebilmesi için bir kötü örneği olması gereklidir. Bu hususa çok çeşitli örnekler verilebilir. Kısaca şöyle düşünebiliriz: hırsızlığın hiç olmadığı bir belde de güvenilir olmak hiçbir şey ifade etmez çünkü zaten çalma veya hırsızlık endişesi bulunmayacaktır.
Diğer önemli bir izahlarında ise Mâtürîdîlerin başlıca esaslarından olan hikmetin etkisi açıkça görülmektedir. Onlara göre evrende gözümüze takılan aksaklıklar (deprem, kasırga, salgın hastalık, savaş vb.) mutlak kötü değildir. Mutlak kötü: bünyesinde barındırdığı asıl itibariyle -dışarıdan bir vasıf eklenmeksizin- bir şey kötü olmasıdır. Mesela deprem örneğini ele alalım; deprem, yüzyıllardır magma üstünde yaşayan tüm insanlık için adeta bir yaşam rutini mesabesindedir. Öyleyse buna karşı ciddi önlemler almak gerekmektedir ki burada ise insanlığın bilimsel gelişimine, bir kötülüğün (depremin) sebep olduğu gözümüzden kaçmamalıdır. Mesela dünya üzerinde sistematik olarak deprem yaşayan Japonya’yı aklımıza getirelim. 11 Mart 2011’de 9.0 büyüklüğündeki Japonya depreminde, Tokyo’da beşik gibi sallanan fakat sapasağlam duran gökdelenlerin görüntülerini geri dönüp izleyebiliriz. Geçtiğimiz günlerde ise Güney Doğu bölgemizde, binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği, başlıca 10 ili etkileyecek büyüklükte bir deprem meydana geldi. Bu iki örneği yan yana koyduğumuzda şunu görmekteyiz: demek ki deprem tek başına mutlak kötü değildir. Öyle olsaydı Japonya’da gerçekleşen ve şiddeti daha büyük olan deprem Japonya’ya da benzer kayıplar yaşatmalıydı. Demek ki depremin kendisi değil; bilimsizlik ve tedbirsizlik asli kötülüktür.
Mâtürîdîlerin kötülük problemine karşı öne sürdükleri izahları daha da sıralamak mümkündür fakat bu husus bir dergi denemesinde açıklanacak kadar basit bir husus değildir. Ayrıca kötülük üzerinde konuştuk ve düşündükçe kötülüğü meşrulaştırıyormuş hissine kapılınılabilir ve fakat durum bundan öte bir şeydir. Kötülük, bizlerin iyi olmasına vesiledir; kötülük, terakkiye (gelişmemize) vesiledir. Ahlakî olarak da bu böyledir. İnsan kötülükleri tanıyıp deneyimledikçe ve de pişman oldukça ahlaken iyiye meyleder.
Hâsılı kötülük, karmaşık bir problem olmakla birlikte dünya var olduğundan bu yana bizlerle beraberdir. Durum bu iken kötülüğü tanımlayıp ona karşı tedbir almadan yaşamak çok akıllıca gözükmemektedir.
ÖNCEKİ YAZI
VERMEDEN ALMA ÇABASI
SONRAKİ YAZI
BİLİM VE GÜNLÜK YAŞAM
YORUMLAR
YORUM YAPIN
GENEL YAYIN YÖNETMENİ