FİKRİYAT

Bir Nefret Söylemi: İslamofobi

Bir Nefret Söylemi: İslamofobi
Son yıllarda adını daha da sık duymaya başladığımız bir kavram var: “İslamofobi”. İslam ve Müslümanlık karşıtı söylemlerde, eylemlerde ve hukuki yaptırımlarda kendisini gösteren bir hareket olarak İslamofobi, batı ve kuzey Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Kanada’dan Yeni Zelanda’ya Amerika’dan Hindistan’a tüm dünyayı sarmış durumdadır. İsveçli kışkırtıcı Rasmus Paludan’ın son eylemi ile bir kez daha gündemimize giren bu kavrama gelin bir göz atalım.    

Genel bir tanım ile İslamofobi’nin; İslam’a, Kur’an-ı Kerim’e, İslam tarihinin önemli şahsiyetlerine, İslami sembol ve mekânlara ve Müslümanlara yönelik duyulan korku ve nefret duygusu içeren her türlü söylem ve eylemi kapsadığını söyleyebiliriz. İslam ve Müslümanlığı olumsuz tiplemelerle karakterize etmek, tüm dünya Müslümanlarının (indirgemeci bir yaklaşım ile) şiddet yanlısı fanatik figürler olduğunu iddia etmek, Müslümanlığın dünyadaki diğer inanç ve kültür mensupları için bir tehdit oluşturduğunu savunmak İslamofobi taraftarlarının sık sık başvurduğu yöntemlerdir.  

Peki, niçin Yahudiler, Afrikalılar, ya da bir başka grup için ağıza alınmayacak sözler Müslümanlar için çekinilmeden dillendirilebilmektedir? Nasıl oluyor da LGBT ile ilgili en ufak bir söylemde dahi hemen yaptırım uygulayan “medeni” Batı (!), söz konusu Müslümanların aziz kitabına yönelik aşikâr bir hakaret tenezzülünü “ifade özgürlüğü” kılıfı ile değerlendirip provokatöre polis koruması dahi sağlamaktadır? Aynı şekilde Facebook Şirketi, (yeni ismi ile Meta Inc.) Facebook başta olmak üzere kendisine ait sosyal medya platformlarında antisemitist (Yahudilik karşıtı) paylaşımları kısa sürede dolaşımdan kaldırırken aynı hassasiyeti niçin İslamofobi içerikler için göstermemektedir? 

Burada bir ikiyüzlü tavrın olduğu açıktır: Batı dünyası kendisinden olarak gördüğüne yönelik en ufak bir eleştiriyi “nefret söylemi” olarak değerlendirirken, kendi parçası olarak görmediklerine yönelik en ağır hakaretleri dahi “ifade özgürlüğü” olarak nitelemektedir. Söz konusu Avrupa ülkelerinde hiç kimse Yahudilik ya da İsrail aleyhinde her hangi bir eleştiride bulunamaz ya da Nazilerin soykırım yapmadığını iddia edemez zira bunlar pek çok ülkede nefret söylemi olarak değerlendirilir ve hukuki yaptırıma tâbidir. Ancak aynı Avrupa’da İslamofobik vaat ve eylemler aynı şekilde değerlendirilmez. Hollandalı siyasetçiler İslam’dan arındırma bakanlığı kurulacağı vaadi ile seçim propagandası yapabiliyor, Fransa’da Müslümanlara ait sivil toplum ve yardım kuruluşları terör örgütü olarak değerlendirilip camiler kapatılabiliyor, İsviçre’de peçe ve burka yasaklanabiliyor, son olarak İsveçli provakatör konsolosluk önünde ve polis koruması altında Kur’an-ı Kerim’e ait bir Mushaf’ı canlı yayında yakmaya tenezzül edebiliyor.  

  Avrupa başta olmak üzere Batı dünyasında ve geri kalan tüm dünyada İslam ve Müslüman karşılığının ortaya çıkmasının ve artmasının pek çok nedeni var. İlk olarak tüm dünyada yükselen milliyetçi ve ayrımcı siyasetin İslamofobi’nin bu denli yükselmesinde etkili olduğu söylenebilir. Artan küresel göç dalgaları ve yoğun mülteci akınları sosyal ve ekonomik krizlerle perçinlenerek politikacılar için içinden çıkılması zor problemler doğurmuştur. Suçu başkasına atmaya meraklı Avrupalı politikacılar için aranan “günah keçisi” göçmenler/azınlıklar/Müslümanlar olacaktır. Krizler sarmalında mücadele eden siyasi figürler, zaman içerisinde radikalleşerek kutuplaştırıcı bir söylemi benimsemeyi tercih edecektirler. Bu durumun bir sonucu olarak göçmenlerin / azınlık kimliklerin haber kanallarında, göçmenlikleri ile yahut farklı kültürleri ile olumsuz haberlerde gündeme gelmeleri artmaktadır. Bu ise psikolojik açıdan mevzubahis kesimlerin marjinalleştirilmesini ve tehdit olarak algılanmasını kolay kılmaktadır. İslamofobik söylemler ve düzenlemeler aracılığı ile Müslüman kesim ötekileştirilmekte ve toplumsal huzuru inşa edecek uyum süreci ne yazık ki baltalanmaktadır. 

Bir diğer husus ise İslam dininin ve Müslümanların tarih boyunca yanlış algılanmış olmasıdır. Bugün hala devam eden bu algı yönetimi, İslam dininin gayrimüslimler tarafından doğru ve açık bir şekilde anlaşılmasının önüne geçmektedir. İslam’ın bir “kılıç dini” olduğu ve kendisi dışındaki hiçbir kültüre yaşam hakkı tanımadığı iddia edilmekte, bir yandan “İslam şeriatı” el kesme, idam, recm gibi birkaç olumsuz çağrışımla özdeşleştirilmeye çalışılırken öte yandan “cihad” kavramı terör ve şiddet birlikte anılmaya çalışılmaktadır. Böylece insanların algılarında İslam dinine ve onun aziz kavramlarına/akidelerine dair olumsuz bir hissiyat inşa edilmek istenmektedir. Bu noktada filmler ve dijital oyunlar önemli bir araçtır. Pek çok filmde Müslümanlar sahtekârlıkla ya da terörle özdeş kılınmak istenmekte, birçok oyunda Kâbe, Mescidi Nebevi ya da sahabe kabirleri gibi Müslümanlar için önemli olan mekânlar, düşmanların ya da uzaylıların karargâhı olarak nitelendirilerek hedef gösterilmektedir. Kur’an-ı Kerim, yerlere saçılmış olarak tasvir edilmekte, tuvalet ya da banyo gibi pis mekânlarda ayetlerle bezeli tablolar resmedilmektedir. 

Tüm bunların altında yatan neden ise tüm dünyada Müslümanların ve İslam’a ihtida eden kimselerin sayılarının her geçen gün artmasıdır. Bu durumun bir neticesi olarak İslam dininin kamusal alandaki görünürlüğünün (cami minareleri, ezanlar, başörtüsü, vb. semboller ile) her geçen gün artmakta oluşu, Müslümanların azınlıkta olduğu bu toplumları kendi kimliklerinin İslam’la olan ilişkilerine yönelik bir sorgulamaya sürüklemektedir. Kendi varlıklarının geleceğinin İslam dini tarafından tehdit edildiğini düşünen siyasetçiler için “İslam” bir düşman olarak konumlandırılmak istenmektedir.  

Bu noktada biz Müslümanlara düşen sorumluluk oldukça ağırdır. İslam’a ya da Müslümanlara ilişkin oluşturulmaya çalışılan bu olumsuz algının ortadan kaldırılmaya çalışılması ve Müslüman dünya ile sağlıklı bir bağın kurularak doğru bir algının daha çok yaygınlaştırılması elzemdir. Bu amaçla gerçekleştirilecek çalışmalar özverili olmalı ve destek bulmalıdır. En önemlisi ise biz Müslümanların bilfiil örnek ahlaki ile göstereceği etkidir. Aksi takdirde İslamofobik körlük tüm dünya için aşılması zor bir sorun oluşturacaktır. 

YAZAR HAKKINDA
Mustafa Özdemir
Mustafa Özdemir
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN