KÜLTÜR SANAT

Göz Kapakları Çalınmış Ceset

Göz Kapakları Çalınmış Ceset
"Şehrin en uzak ucundan bir adam koşarak geldi ve 'Ey kavmim!' dedi. Bu elçilere uyun! Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve kendileri doğru yolda olan bu kimselere uyun!" 

Yasin Suresi 20-21

Ben.

Yani göz kapakları çalınmış insan cesedi. Göz kapaklarım yok. Her şeyi görmeye mecbur bırakıldım. Her şeyin farkında olarak, görerek, bilerek koşuyorum. 

Turkuaz nefesler doluşuyor etrafıma. Gırtlağıma kadar kuruyorum. Yamacı aşınmış dağlardan, nadaslı tarlalardan geçiyorum. Borcunu isteyen bir tefeci gibi bakarken şehir, korkumdan siyah bir yaprağa bürünüyorum. Tepemde dolanan yabanıl kargalar, kulağıma doluşan kemirgen sessizlik git gide kayboluyor. Ben yalnızca koşuyorum. Yere sertçe vurduğum adımlarımın sesleri yan sokakta deliren bir kızın çığlıklarını bastırmaya yetmiyor. İnsanlık kulaklarını tıkamadan da duymamayı öğrenmiş olmalı. Çığlıkları yalnızca ben duyuyorum. Siyaha zerre renk serpilmemiş sokaklara giriyorum. Yüzüme hiç mi hiç beyazlık çarpmıyor. Ayağıma dişi bir kedi gibi dolanıyor, evin ücra köşesinde bileğine ince yollar açmış soluk tenli oğlanın kanları. Dumanı ağlar gibi tüten bacalardan geçiyorum. 

Koşuyorum. Kanser olduğunu yeni öğrenen uzun saçlı bir kızın buklelerini çarpıyorum koşarken. Banka önlerinde somurtan adamların ellerinden senetler savruluyor önüme. Kollarında öleceği kimsesi kalmamış ihtiyar adamın yanından geçiyorum, dünya acımasızdır. Tabelalar, levhalar, trafik ışıkları yani lüks taşıtların sağlığı için ne varsa işte meydana yaklaştıkça çoğalıyor. Buram buram mazot kokusu ve bir ölüden geriye kalan verdiği son nefes havada çarpışıyor. Ben her şeyi görüyorum. Kendime mahcubum, bu işkenceye hâlâ katlanıyorum. Etrafına gazete sarılmış şişeler takılıyor ayağıma, sendeliyorum. Gözüm buruşmuş ve rengi sarıya çalmış gazete parçasının üstündeki yazılara takılıyor. Gazetenin üçüncü sayfası olmalı. Kendi kendime söyleniyorum "gazeteler hiçbir zaman asıl hakikati yazamayacak çünkü 'dün kıyamet koptu' diye bir manşet atmaya fırsatları olmayacak."

Meydana yaklaştıkça şehir gözümde çirkinleşiyor. İnsan yığını artıyor. Herkes birbirine benziyor. Dünya koca bir fotokopi makinasına dönmüş. Kiralık evlerin sahipli acıları üstüme yağıyor. Ben koşuyorum. Şehrin en soluk, en kırgın ve en kalabalık yerinde duruyorum. Şehrin en uzak ucundan koşarak geldim buraya. Şimdi ciğerimin son raddesine kadar boğaz aşındırıcı bir nefes çekiyorum içime ve kuyuya düşmüş çocuk gibi bağırıyorum.

"EY KAVMİM" 

Kimse dönüp bakmadı.

Kimsecikler duymadı. 

Tekrar ve tekrar bağırıyorum. Kalabalık sele kapılmış karınca sürüsü gibi akmaya devam ediyor. Dizlerimin üstüne çöküyorum. Hayatımda hiç bu kadar çaresiz ve takatsiz kalmamıştım. Ben ve şehir yani kavmim, yani insanlık, kaybettik. Bankalara, devasa mağazalara, reklam panolarına, fiş dağıtanlara, makbuz kesenlere, televizyon programlarına ve bizzat kendimize yenildik. Kanayan dizimizi şeytanlar sıvazlamaya başladı, karşı koymadık. 

Şehrin en uzak ucundan koşarak geldim buraya. Şimdi ciğerimin son raddesine kadar boğaz aşındırıcı bir nefes çekiyorum içime ve kuyuya düşmüş çocuk gibi ağlıyorum.

YAZAR HAKKINDA
İbrahim Yaşa
İbrahim Yaşa
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN