KÜLTÜR SANAT

Bende Ki Sana

Bende Ki Sana
Bam telimi sızlatır yine gecenin karanlığı. Zemheri karanlığa doğru yol mu alıyorum ne? Anlatamıyorum hissiyatımı, dile getiremiyorum kalbimi prangalayan sözcükleri. Kalbim sanki bir babanın dayağı karşısında susan çocuklar gibi. Öyle mahzun, öyle yaralı. Hadi kalk haykır diyorum, ama nafile. Sesim tellerinden geri dönüyor. Allah’ım bu nasıl vaziyet, bu nasıl bir figandır?

Sonra nemlenen gözlerimin bebeği ile göz göze geldim aynanın karşısında. Tiksinir gibi baktı bana. Ne yapıyorsun? Sen kimsin? Bu sen değilsin, farkında değil misin? Sorular karşısında sanki yüzüm, derim ve zerrelerim erir gibi oldu. Bir tek cümle dahi edemiyordum. Bir tek nefesim ve nefesimden buğulanan ayna hareket içerisindeydi. Ben? Ben yine sessizliğime gömülü verdim. 

Bir acayip hale düşmüş olan bu beni kim kaldırabilirdi acaba? Arza abanan bedenimi, ayaklarım üzerine kim koyabilirdi? Bir meşalenin fitilini tutuşturan, bir kaynağın ağzına son balyozu vuracak olan, bir birler içerisinden bir bir çıkar mı acaba? Tutan olur mu acep ellerimden, gönlümden ve dahi aklımdan? Belki zor diyecekler, belki bu iş geçti diyecekler. Ancak unutmasınlar ki yeniden başlayanların yardımcısıdır Hz. Allah. 

Mazimi bilseydim eğer bugünü buhranlar içinde yaşamazdım. Bugünümle kalmaz istikbale de emin adımlarla yürürdüm. Şimdi zerreden zirveye talip olunan bir hayata gark olmalı. Şimdi gönülleri ferahlatacak bir sancak olunmalı. Şimdi bir Ebu Zer olup zalime karşı mazlumdan yana olunmalı. Şimdi kanayan bir yaranın merhemi, ağlayan bir gözün mendili, açlıktan yatamayan sabinin aşı olunmalı. Şimdi ey paslı sine şimdi! Ya şimdi ayağa kalkar, arza basarsın ya tozlu sinende hiç olursun! Karar senin, adımlar senin. Durma! Ram ol! Yol al!

Tekrar ayna karşısına geçti bedenim istemsizce, irticalen. Tekrar geçti korkusunun karşısına. Ama bu sefer haykıran sesle çıkıverdi. Arza ayağı yere daha sert basıyordu. Nefesiyle buğuladığı camı, bu sefer sesiyle ıslatıyordu. Ve göz göze geldiler. Ringe çıkan iki boksör edasıyla. Ve haykırıverdi dudaklarından çıkan sözlerle. Sükut sırası göz bebeklerdeydi. Dinle dedi ruh.  

Ben diplomaya esir olmuş bir toplumun sesleri arasında büyüdüm. Kadrolu ve sigortalı işin dünyanın yedi harikasından daha güzel olduğunu öğretenlerin arasından geliyorum. Fiyakalı giyimin, cilalanmış ayakkabının ve janti olmuş bir duruşun her şeyden evla olduğunu söyleyen güruhlar arasında yaşadım. Hep daha fazlasını isteyen, yetinme nedir bilmeyen fikriyata toslamalarla geçti günler. Ama olumsuzlukların ayyuka çıktığı bu devirde az da olsa, yüzde sıfır bilmem kaçta olsa iyilerin de var olduğunu öğrenmemle değişti her şey. 

Yeryüzündekilere merhamet etki gökyüzündekiler de sana merhamet etsin diyen bir babanın nasihatiyle değişti dünyam, nerede bir mazlum varsa orada olmam gerektiğini öğreten insanlarla rayına girdi hayatım. Yolda ki bir taşı kaldırmanın yerde bulduğun altından daha evla olduğunu söyleyen dostlarla sevindim. Zulme karşı baş parmağını havaya kaldırıp duranlarla, sonra “Haydi buyurun başlıyoruz.” Diyenlerle kendime geldim. 

Ben buyum işte. Aslında ben senim, içinden geçenleri kıyıya vuranım. Gönlünde çağlayan suları denize dökenim.Haydi bir el uzat kendine, çıkar dipsiz kuyulardan kendini. Etrafını sarmalayan kokuşmuşlara dur de! Haydi başarabilirsin, inan, gayret et, dua et, ufka bak.  

Düzene uymayan kafalara, gönle bakanlara, tebessümü yüzlere sergileyenlere selam olsun. Güneşten daha parlak sözcüklerle kardeşini ferahlatan yiğitlere selam olsun. Selam olsun kolaylaştırıp zorlaştırmayanlara. Müjdeleyip nefret ettirmeyenlere huuu, demine devranına huuu. 

ÖNCEKİ YAZI ZAMANI KULLANMA KILAVUZU
YAZAR HAKKINDA
Necmeddin Osman Ayhan
Necmeddin Osman Ayhan
Rabbine kul olmaya çalışan, gönül imbiğinden damlayanları kağıda dökmeye gayret eden, fikir işçisi, sevda adamı.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN