GELİŞİM

Kadına Bakışın Tarihçesi

Kadına Bakışın Tarihçesi
Tarih her zaman doğrusal bir zeminde akmamış olduğundan bakışımızı hangi kavram üzerine yoğunlaştırırsak yoğunlaştıralım, kavramların gelişiminin belli kırılmalar, sıçrayışlar, gerileyişlerle mümkün olduğunu görürüz. Tarihin seyri boyunca kadına yönelik tutumun da bu doğrusal olmayan gelişimle inişli çıkışlı bir hâlde yer bulması bundandır. 

Üzerine eğilip farklı bakışlar sunacağımız kadın olgusunun tarih boyunca olduğu gibi bugün için de zihinlerde farklı karşılık bulması birçok sebepten ileri gelse de zihinlerdeki farklı karşılıkların bizi tutumlarımızda itidale sevk etmesi en büyük temennimizdir. 

Kadın olgusu yalnızca biyolojik bir belirleyicilik arz etmediği için ve dinsel, kültürel, geleneksel yaklaşımların bu olguya yüklediği anlam değişiklik gösterdiği için aynı zamanda toplumsal bir olgu olarak ele alınmıştır. Pek çok kimsenin kadın olgusuna biyolojik bir bakıştan ziyade toplumsal bir bakışla yönelmesi bazı gerçekleri açıkça ifade etmektedir. Bu gerçekleri dile getiren düşünürlere göre bir medeniyetin seviyesini ölçmek için kadının hayat şartlarına bakmak yeterlidir. Kadının hayat şartlarını, medeniyetlerin seviyelerini ölçmede ilk ve en önemli kriter olarak öne süren düşünürler bir kültürün kendi medeniyetini kadın üzerinden inşa edeceğini ifade etmekle kadına dair algının, hayata ve medeniyete yönelik bir bakış olduğunu gözler önüne sermektedirler.  

Eski Çin medeniyetinde kadının insandan sayılmayıp ona ismin dahi verilmemesi, Eski Hindistan'da kadının felaketin habercisi sayılması, Eski Roma ve İran imparatorluklarında kadının insan olup olmadığı hususundaki tartışmaların yıllarca gündemde kalması bize o zamanın medeniyetleri hakkında fikir vermektedir. Yine klasik Yahudi geleneğinde her sabah okunan duada erkekler tarafından "Rabbim beni kadın olarak yaratmadığın için sana şükürler olsun." diye şükredilmesi o geleneğin toplumunda kadınlara yönelik muamelenin aşağılayıcılığı ve sertliği hakkında bilgi vermektedir. Yine Eski Roma uygarlığında kadınların hukuki statülerinin kölelerle aynı olması sonucu hukuki işlem yapma, mülkiyeti yönetme, ekonomik gelir-gider dengesini kurmaya yönelik işlem ehliyetlerinin olmayışı, bu işlemlerin kendi hukukuna tâbi oldukları özgür (sui iuris) kişilerce yapılması kadınların hak ve hukuki işlem ehliyetine sahip olmadıklarının çok temel örneğidir. Feodal beyliklerin ilk ortaya çıkış zamanlarında erkeklerin evlenmek istedikleri kadınlarla, onları feodal beye sunmadan evlenememeleri şaşkınlığımızı artıran örneklerdendir...

Kadın olgusunu algılayışta en dibi temsil eden bu uç örneklerin tam aksine kadına insanlık değerinin üstünde muamele edip onu verimliliği ve doğurganlığı sebebiyle hayatın ve bereketin sembolü olarak gören, kutsayan zihinler, toplumlar da vardır. Bu toplumlar Kybele, Artemis, İştar vb gibi mitolojik varlıklar oluşturup tarih sahnesinde bir başka uç örneği temsil etmişlerdir. 

Peşinen belirtmemiz gerekir ki farklı örneklerine yer verdiğimiz uygarlıkların hâlen bu düşüncelerle hareket ettiğini ileri sürecek ve geçmişteki muameleleriyle onları itham edecek değiliz. Zira bugünün dünyasında gelişen şartlar ve insan haklarında yaşanan atılımlar bünyesinde bu geleneksel düşüncelerin tartışmaya açıldığının farkındayız. ( Her ne kadar insan hakları söylemi altında vücut bulan birçok hakkın eylemde çoğu mazlum ve mağdur coğrafya için bir karşılığının olmadığını bilsek de...) Yer vermekte yarar gördüğümüz örnekleri tarihin en saadetli asrını ölçü kabul ederek tarttığımızda bizim için emredilen tutumun tüm bu örneklerden uzak ve bağımsız olduğu aşikardır. Bilinir ki veda hutbesinde Peygamberimiz (sav) kadınların erkekler üzerindeki haklarını, erkeklerin kadınlar üzerindeki haklarını belirtmiş, kadınların Allah’ın emaneti olarak alındığını ve haklarının gözetilmesi gerektiğini vurgulamıştır. 

İslam’da kadın konusunda ileri sürülen farklı görüş, yorum ve tartışmalı hususlara yer vermeksizin değinmek istediğimiz asıl nokta şudur: Nasıl ki tarih boyunca kadınlar farklı toplumlarca farklı muameleler görmüşse şimdi de tarihin seyrinden bağımsız olmamakla bu muamelelerin her birine muhatap olmaktadırlar. Tarihte kadına bakış konusundaki bakış açılarının İslam medeniyetiyle büyük ve olumlu bir kırılma yaşadığı aşikardır. Mühim olan vicdanlarda yer bulan bu kanaatin bizim hayatımızda ne kadar yerinin olduğudur.

 

ÖNCEKİ YAZI BERTAN RONA RÖPORTAJI
YAZAR HAKKINDA
Esra Gül Aydın
Esra Gül Aydın
1997 doğumlu. Lise de dahil tüm okul hayatı İnegöl'de geçti. Anadolu Öğretmen Lisesinden mezun olup Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesine yerleşti. Fakültesinin AGD başkanı.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN