GÜNDEM

Parislendik!

Parislendik!
Paris İklim Anlaşması, BM bünyesinde; başlıca iklim değişikliğinin azaltılması ve egzoz emisyonunun küresel çapta aşağı seviyelere çekilmesi adına 2015 yılında imzalanan ve bir yıl sonra yürürlüğe giren bir anlaşmadır.

Özellikle son yıllarda küresel gündemin bizlerin de gündemine aniden girdiğine tanık olduğumuz ülkemizde bu sefer de odağımız Paris İklim Anlaşması oldu. Anlaşma ve örnek aldığı söylenilen taslağı çok eskilere dayanmaktadır. Genel olarak anlaşmanın uzun vadeli sıcaklık hedefi; küresel ortalama sıcaklık artışını, Sanayi Devrimi öncesi seviyeden, 2°C artış seviyesi ile sınırlı tutmak hatta 1,5°C artış seviyesine indirme çabasıdır. Bu seviyelerin yakalanması için egzoz gazı emisyonlarının mümkün olan en kısa sürede azaltılması, 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı sağlamayı hedefliyor.

Anlaşma maddelerince, her ülke küresel ısınmayı azaltmak için üstleneceği katkıyı kendi belirleyecek, planlamasını kendi yapacak ve bu süreci de düzenli olarak raporlayacaktır. Bu süreç içerisinde ise anlaşma bünyesine dahil olan ülkeler olası bir başarısızlık veya konulan hedefi tutturamama neticesinde siyasi veya ekonomik bir yaptırıma tabi tutulamayacaktır. Ancak aktarılan bu muhteviyat genel yayın kitlelerince servis edilen haberlerden tahsil edilmiş; maddeler, Ekim 2021 tarihi itibariyle kamuoyuna vazıh bir şekilde izah edilmiş değildir.

Paris İklim Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün devamı mı?

Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması’nın selefi mesabesinde çerçeve bir protokoldür. 1997’de BM bünyesinde imzalanan bu protokol 2005’te yürürlüğe girip günümüze kadar süregelmiştir. İçerik ve misyon olarak Paris Anlaşması’yla büyük oranda örtüşen bu protokol; Paris Anlaşması gündeme getirildiğinde aralarındaki farkın tam olarak ne olduğu bilgisine sahip olma ihtiyacı doğurmuştur bizlerde. Bu durum ise kısaca şöyle izah edilebilir; Kyoto daha yüzeysel ve teşvik edici bir taslak niteliğinde iken Paris Anlaşması daha tafsilatlı, daha net hedefleri olan, uluslararası ekonomik fonlama stratejisi ve bazı haberlere göre de ciddi yaptırımları içeren bir anlaşmadır. Fakat belirtmek gerekir ki mevzubahis anlaşmanın tam olarak bizlere neler getirdiği, yaptırımlarının ne derecede ve ölçüde olacağı beyan edilmiş değildir.

Bu anlaşma gündemimize girdiği günden itibaren toplumsal bir ayrışma gözlemlenmektedir. Çevre ve doğanın selametini önceleyenler anlaşmanın muğlak kısımlarını irdelemeksizin tam destek sağlarken daha politik kurgucu kesim öncelikle karanlık havanın aydınlatılmasını istemekte ve anlaşmaya mesafeli durmaktadır. Objektif olarak anlaşmaya yaklaşmak gerekirse aslında her iki kesimin de haklılık payı bulunmaktadır. BM bünyesindeki daimi üyeler küresel egzoz emisyonunu en çok etkileyen ve küresel ısınmayı en çok tahrik eden ülkelerken belirlenen mevzubahis hedeflerde ne kadar samimidirler? Küresel iklim değişikliğini dengeleme adına atılmış bir adımın BM bünyesinden çıkmış olması, bu girişimi doğuştan kötü mü kılar?

Glascow COP26 Toplantısı

BM İklim Değişikliği Konferansı, 1-12 Kasım 2021 tarihleri arasında düzenlenmesi planlanmış; ana başlığını, Paris Anlaşması ve maddelerinin oluşturduğu bir konferanstır. Sözde bu konferansta muğlak anlaşma maddeleri belirginleştirilecek ve ulaşılabilir hedefler belirlenecektir. Türkiye ise 7 Ekim 2021 tarihinde Resmi Gazete’de bu anlaşmayı yürürlüğe sokmuştur. Tam da bu noktada tartışmalar yoğunlaşmıştır. Anlaşmanın, maddi veya politik yaptırımları olacak mı, olacaksa ne düzeyde ve ne oranda olacak? Böylesine ciddi başlıklar henüz aydınlığa kavuşmamışken tabiri caizse apar topar bu anlaşmanın kabulüne dair kanun teklifinin kabul edilip anlaşmanın yürürlüğe sokulması çok sağlıklı bir hareket olmasa gerek.

Günler geçerken anlaşmayla alakalı tartışma ve fikir beyanları ileri sürülmekte. Anlaşma maddeleri, ülkelerin belirleyecekleri hedefler, taahhüt edilen maddi fon ve yaptırımlar kesinleşmemişken bu anlaşmaya açık senet vadetmek biraz kör dövüşü gibi gözükmektedir. Fakat bu demek değildir ki küresel iklim krizi boş verilsin, kaynaklar umarsızca tüketilsin. Şimdilik bizlere düşen anlaşma ilerleyişini yakından takip etmek ve olası haksız yaptırımlara karşı kamuoyu oluşturmaya hazır olmaktır.

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Süleyman Kuş
Yavuz Süleyman Kuş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN