GÜNDEM

Tarafsızlık Diye Birşey Yok

Tarafsızlık Diye Birşey Yok
Bizimle röportaj yapmayı neden kabul ettiniz? :) 

Birincisi röportaj talep ettiğiniz için kabul ettik. Çünkü davete icabet sünnettir. Çok klasik olacak ama gerçekten bir ülkenin en büyük zenginliği gençliğidir. Eğer istikbalinizden, geleceğinizden emin olmak istiyorsanız, geleceğinize ilişkin endişelerden uzak olmak istiyorsanız o bugün gençliğe yaptığınız çalışmalarla ilgili. Bugün gençliğe ne kadar önem verirseniz, eğitimli, ihlaslı, inançlı, vatanını ve milletini seven bir gençliğin oluşması için ne kadar uğraştıysanız, ne kadar çaba verdiyseniz, ne kadar yatırım yaptıysanız gelecekte o kadar onun sonuçlarını alırsınız. Bu toprağa işlemek gibi bir şey, bugün ektiğiniz tohumlar yarın filizlenecek. Yarın bu topraklar için meyveler ortaya çıkacak. O yüzden gençlik önemli, istikbal önemli, istikbali şekillendirecek olan gençlik olduğuna göre elbette gençlerin böyle bir talebi bizim için önemli ve her şeyden önce gelir. Biz o yüzden sizin röportaj talebinizi büyük bir mutluluk ve sevinçle karşıladık. Çünkü dilimiz döndüğünce bizim söyleyeceklerimizden herhangi bir kelime, herhangi bir cümle bir gencimizin ufkunda bir ışık açacak olursa bundan hem kendimiz adına hem ülkemiz ve milletimiz adına mutluluk duyarız. Bu yüzden ben teşekkür ediyorum bu röportaj için.

Gazetecilik etik ilkeleri arasında tarafsız olmak, gerçeği çarpıtmamak, zararı en aza indirmek gibi ilkeler bulunuyor. Bu kapsamda günümüzdeki gazetecilik mesleğini değerlendirebilir misiniz?

Gazetecilik etik ilkeleri diye böyle bir teorik bilgi vardır. Bunlardan en fazla kullanılanı tarafsız gazetecilik ilkesidir fakat bu tamamen uydurmadır, tarafsız gazetecilik diye bir şey yoktur. Bütün gazeteciler bir tarafı vardır. Herkesin bir ideolojisi, dayandığı bir grup, bir cemaat, bir yapı, holding var ve insanın konumlandığı yer konuşmasını belirler. Burada önemli olan hakkın tarafında yer alabilmek, mazlumun tarafında yer alabilmek, mağdurun tarafında yer alabilmek önemli olan bu yoksa evet bende gazetecilik mezunuyum bize de öğrettikleri ilk şeyler bunlardı. Gazetecilik doğrudur, dürüsttür, şeffaftır, tarafsızdır ama gerçekten işin pratiğine baktığınızda bunun gerçek ile çokta alakası olmadığını bugün insanlara söylenen en büyük yalanlardan biridir tarafsız gazetecilik. Özetleyecek olursak tarafsızlık diye bir şey yok, önemli olan hakkın tarafında yer alabilmek, doğrunun tarafında yer alabilmek. Şöyle bir şey var aslında gazetelerin asli görevi milletin talebini iktidarlara, egemen güçlere taşıyabilmek, bu Dünya’da böyledir. Milletin hak ve taleplerinin sözcüsü olabilmektedir ama bugün bütün Dünya’da bunun tam tersi bir işleyiş vardır. Gazeteler, medya organları ve televizyonlar, egemenlerin, küresel güçlerin, iktidarların, gücü kontrol edenlerin beklenti ve taleplerini halka dayatma aracı olarak kullanılmaktadır. İşin teorisi ile pratiği birbirine yüzde yüz zıttır. Yeniden özetleyecek olursak hepimiz bir tarafız, bitaraf olarak bertaraf olur ama tarafımızı haktan yana hukuktan yana belirlemek esas olmalıdır. 

Dünya’da kin ve nefret bu kadar taraftar bulmuşken gazetecilik özelinde medyanın bunda katkısı nedir?

Medya insanların karar alma mekanizmalarını, duygularını, düşüncelerini en fazla etkileyen unsurdur. Çünkü kitlelere medya aracılığı ile ulaşırsınız. Mesajını medya aracılığı ile gönderirsiniz. Küresel bir takım siyasi ve ideolojik dizaynın bir parçası olarak medya kullanılmaktadır. Bunu somutlaştıracak olursak MalcolmX’in güzel bir sözü var, herkes bilir “Eğer dikkatli olmazsanız medya sizin mazlumlardan nefret etmenize zalimleri sevmenize neden olur”. Bu söz gerçekten çok doğru bir tespittir. Bugün baktığımızda, özellikle İslam coğrafyasına Türk Kürt’ten, Kürt Türk’ten nefret ediyor, Sünni Şii’den, Şii Sünni’den nefret ediyor, Arap Acem’den, Acem Arap’tan nefret ediyor, oysa bunların tamamı mazlum, tamamı hem kültürel hem de silahlı işgal altında, bugün nerde acı, feryat varsa nerde yangın, ateş varsa hepsi İslam coğrafyasında. Ama maalesef bu mazlumlar dünyaya zalim olarak gösterilmektedir. Ve kendi içlerinde bölünerek, kin ve nefret ortamı oluşturulmaktadır. Bu da medyayı yönetenler tarafından bilinçli olarak yapılmaktadır. Yani Kürtlere gidip Türkler size zulmediyor denirken, Türklere gidip Kürtler size ihanet ediyor denmektedir. Ortadoğu’da Şiilere gidip, Sünniler sizden nefret ediyor, sizin kafalarınızı kesiyor denirken, Sünnilere gidip, Şiiler sizin kafanızı kesiyor, size zulmediyor propagandası yapılmaktadır. Böylece bir nefret dili, nefret ortamı oluşturulmaktadır. Bu da hepimizin bildiği Ortadoğu’yu dizayn etme çabasının bir aracı olarak kullanılmakta. Bu uğurda da en fazla rolü medya, medyada kullanılan görseller, medyada kullanılan dil üstlenmekte. Medya burada önemli bir faktördür. Ama burada problem başta söylediğimiz gibi hakkı savunan gazetelerin, gazetecilerin, medya organlarının, yazarların seslerinin kıstırılmasıdır. 

Tarihsel süreçte dergiler, gazeteler ve diğer yayınlar devletinin siyasetini şekillendirmiş, ideolojilerin yayılmasında ve yükselmesinde etkili olmuş. Bu özelliği göz önüne alındığında bir gazeteci, dergici ve yazarın potansiyeli nedir? Neleri değiştirebilir? Neleri önleyebilir?

Bunu sadece gazeteci olarak sınırlamak doğru mu bilmiyorum ama gazeteciler hitap ettiği kitle açısından elbette önemli. Ama her şey bir insanla başlar. Hepinizin bildiği gibi bir insan bir şehri, bir şehir bir ülkeyi, bir ülke de dünyayı değiştirebilir. Mesela ilginç bir örnek; Theodor Herzl. Siyonizm’in kurucusu olarak bilinen ve bugün İsrail devletinin en kutsal figürü olarak kabul edilen Theodor Herzl, gazetecidir. Ama tabii gazetecilikten daha ziyade hayatını Büyük İsrail idealine adamıştır. Kontrol ettiği, çalıştığı gazetelerde bu misyona uygun çabalar ortaya koymuştur. Size çok dramatik bir örnek vereyim, bugün Divelt gazetesinin kurucusu TheodorHerzl’dir. Şuan bu gazetenin sadece Avrupa’daki satışı sekiz milyon adettir. Bu anlamda elbette siyasetin şekillendirilmesinde, toplumların şekillendirilmesinde, hatta devletlerin, ideolojilerin şekillendirilmesinde gazetecilik önemli bir etken olmuştur, önemli bir aracı olmuştur. Theodor Herzl, Siyonizm’in hem fikir babası olarak hem de icracı bir ismi olarak, İsrail’in ete kemiğe bürünmesi noktasında çaba ortaya koyan bir isim olarak ilginç bir örnektir diyebiliriz. 

Şunu ilave edebiliriz, sadece devletlerin siyasetini, toplumların ideolojilerini şekillendirme de değil, medya gerçekten o kadar etkilidir ki ne yiyip ne içeceğimize, nasıl giyineceğimize bile karar vermektedir. Mesela bunun en güncel örneği, yırtık kot. Sağlam kot 30 lira, yırtık kot 40 lira. Bundan beş sene öncesine kadar bir gence yırtık kot giydirmenin imkânı yoktu, o fakirliğin, yoksulluğun sembolüydü o yüzden giyilmezdi. Ama bugün moda haline geliyor. Peki, bu nasıl sağlanıyor? Medya ile sağlanıyor, medyadaki absürt programlar ile sağlanıyor. Bir şeyi bir dizide, bir programda, bir film de görüyoruz, ondan sonra bir bakmışız ki herkes o bir şeye sahip. Yemek konusunda da benim çok sevdiğim bir pizza örneği vardır. 1980’li yıllarda küresel bir pizza firması Türkiye’de ilk mağazasını açtığında bir pizza satamadan mağazasını kapatmak zorunda kalmıştır. Çünkü bizim damak kültürümüze uygun değildir pizza. Fakat ilginç bir şey olmuş, 3-4 yıl sonra Türkiye’ye bir çizgi film gelmiş adı da Ninja Kaplumbağalar. Bu filmin bir özelliği Ninja kaplumbağalar sürekli pizza yemektedir. Şuanda da yanlış hatırlamıyorsam sadece pizza sektörünün toplam cirosu 3 milyar lira olduğu söyleniyor. Yani sadece bir çizgi film ile oluşturulan pazarı burada anlatmak istiyorum. 

Üç şeyi kontrol eden Dünya’yı kontrol eder, bilgiyi kontrol eden, para kontrol eden ve medyayı kontrol eden. Ama önemli olan şu, zaten parayı kontrol eden bilgiyi kontrol ediyor, zaten parayı kontrol eden medyayı kontrol ediyor. Dünya’daki haber akışının, medya sektörünün %90’ı on büyük aile tarafından kontrol edilmektedir. Paranın kontrolüne baktığında aynı ailelere ulaşırsınız. Bilginin kontrolüne de baktığınızda aynı ailelere ulaşırsınız. Bunu niye söylüyorum, bunlar medya aracılığıyla hem bilgiyi kontrol ediyorlar, hem toplumu kontrol ediyorlar hem de bir pazar oluşturuyorlar. Bugün, dün kimsenin giymediği yırtık kotu bugün milyarlarca dolarlık bir sektör haline getiren sistem de yapı da aynı yapı. Bu yüzden parayı kontrol ederek medyayı kontrol ediyorlar, medya ile para kazanmanın yolunu da çok iyi biliyorlar. 

Suni gündemler ile bizden saklanmak istenen gerçekler nedir?

Gazeteler, halka gerçekleri göstermek için değil, tam tersine gerçekleri halktan saklamak için vardır. Özellikle bunu yaygın medya açısından söylüyorum. Toplumun üzerinde etkinliği olan medya açısından söylüyorum. Bugün en çok reyting alan programların, toplumun problemleriyle hiç alakası olmayan şeyler olduğunu görüyoruz. Aslına baktığınızda bütün bunların aynı merkezden yönlendirildiğini ve aynı merkezlerden tarafından kontrol edildiğini görürsünüz, yani Acun Ilıcalı sadece Türkiye’de yok. Mısır’da da bir Acun Ilıcalı var, Almanya’da da bir Acun Ilıcalı var, dünyanın en yoksul ülkesine gidin orda da bir Acun Ilıcalı var. Bu programların içeriklerine bakın, aynı merkezden formatlandığını, üretildiğini görürsünüz. Peki, bu ülkenin asıl problemi ne? Mesela bu ülkenin problemi gencecik çocukların hayatının baharında toprağa düşmesidir, bizim terör gibi ciddi bir problemimiz var. Bu ülkenin problemi nedir? Bu ülkede 1300 lira asgari ücretle 1000 derece hastanenin karşısında demir çekmek zorunda kalan insanlar var. Ama medya yoluyla halkın gerçeği konuşmasını engellemek için hatta toplumun gençlerinin zihinlerini kontrol etmek için küresel güçler medya aracılığı ile birşeyler üretiyor. Bugün Ankara’nın Mamak’ında gecekonduda oturan bir kız çocuğu, akşam eve iskeleti gelmiş asgari ücretle ev geçindirmeye çalışan babasının farkında değil ama o televizyonun karşısında Kıvanç Tatlıtuğ’a ağlıyor. Hatta medya ile öyle bir tüketim kültürü pompalanıyor ki, kız babasından utanır hale geliyor. Babası jipe binemediği için, yalısı, villası olmadığı için babasına öfkelenen bir nesil. İşte toplumsal çöküşün başladığı nokta burası. Daha fazla kazanmak, daha fazla tüketmek, daha fazla dünya malına sahip olmak. Ve istediklerini elde edebilmek için her türlü ahlaki değeri bir kenara bırakmayı doğal görmek, meşrulaştırmak. Bu da maalesef toplumun temelini dinamitliyor. 

Bunun yanında medya, hâkim olan egemen gücün, yani para babalarının, para sahiplerinin, güç sahiplerinin siyaset ve iktidar sahiplerinin halka dayatmak istediklerinin aracılığını yapıyor. Oysa üstlenmesi gereken görev tam tersine, 1300 lira ücret ile çalışan işçinin savunmasıdır. Ama bugün medya, 1300 liranın çok önemli bir para olduğunun algısını yapmaya çalışıyor. Maalesef bu bizim ve bütün dünyanın acı gerçeği. Biz yüz binlik statlara, karşı değiliz. Ama bugün Ankara’da kira ödeneği altında ihtiyaç sahibine gitmesi gereken milyonlarca para plaza sahiplerine gidiyor, biz bunlara karşıyız. Medya bunları örtmek değil, bunları göstermek zorunda. 

Küresel güçlerin, patronların oluşturduğu bu ağ içerisinde toplum ve gençler nasıl korunabilir?

Bir tane formülü var bunun, çok net bir formül. Size gösterilenin, gösterilmek istenenin tam tersini düşünün. Bunun tetikçiliği yaygın medya üstlendiği için size aktarılanın tam tersini düşünmeye çalışın. Size kahraman olarak gösterilen de mutlaka bir ihanet potansiyeli görmeye çalışın, size hain olarak göstermeye çalışılanda da bir kahramanlık potansiyeli aramaya çalışın. Bugün Türkiye’de kitabı en çok satılan adam, Türkiye’nin en yeteneksiz yazarıdır. Necmettin Erbakan’ın hayatına baktığımızda, hayatı boyunca karikatürize edilmiştir, alaya alınmıştır, hayalcilikle suçlanmıştır, bir insana yapılabilecek her türlü hakarete ve iftiraya maruz kalmıştır. Oysa Hocamız o gün ki medyanın gösterdiği gibi değil, bu topraklara gelmiş en kahraman, en fedakâr insanlardan biri olduğu bugün iyi daha anlaşılıyor. 

Şu söylenebilir; biz ne yapacağız? Biz gerçekten hakkı üstün tutmaya çalışan, mazlumun yanında saf tutmaya çalışan, ayrılığı değil birliği savunan, çatışmayı değil diyaloğu savunan medya organlarını güçlendirmenin yollarını, onları daha güçlü hale getirmenin mücadelesini vermeliyiz. O gazeteleri okumalıyız. Çok okumalıyız, farklı kaynaklardan beslenmeliyiz ve her şey sorgulayıcı olmalı, araştırmalıyız. Bunun yaptığımızda daha çok gerçeği net görme imkânı bulacağız. 

YAZAR HAKKINDA
Erman Akmaz
Erman Akmaz
Samsun'da doğdu. İlköğretim ve ortaöğretimini Samsun'da tamamladı. İlim uğruna yuvasından uçtu, yollara düştü. Hala Gazi Üniversitesi'nde eğitimine devam etmekte. Doğduğu yeri seçemedi, öldüğü yeri de seçemeyecek.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN