GÜNDEM

Bu Fotoğrafın Neresindeyiz?

Bu Fotoğrafın Neresindeyiz?
Modern dünya tüm hızıyla dönüyor. Deklanşöre basıyoruz ısrarla. Donduruyoruz her ânı. Hatıra fotoğrafı çektirmekten sahici anılar biriktiremiyoruz heybemizde. İnsanlara saatlerce gösterecek fotoğraflarımız var fakat anlatacak esaslı hikâyelerimiz yok. 

Esaslı hikâyeler anlatmak istesek de insanları sahne ışıkları altında olmadığı için rahatça tanıyamıyoruz. Cemil Meriç’in  ‘‘Sahneye maskeyle çıkmak… ben aktör değilim!’’ cümlesi iyi bir aforizmadan öteye geçemiyor.  Herkes olduğundan farklı pazarlama telaşında kendini. 

‘‘ Twitterda politik, instagramda neşeli, facebookta hüzünlü’’

Modern dünya dönüyor.  Ne tarafa gitsek hür değiliz. Ne tarafa gitsek modernizmin kafesinde hapis. Modern hayatı çekilir kılan güzel haberlere her gün biraz daha ihtiyaç duyarken her gün aynı klişe cümlelerle iktifa ediyoruz: 

‘‘ Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu şu günlerde…’’

Seyahat ediyoruz. Ön koltuktan bir selfie çubuğu. Nuri Pakdil’le de öz çekim yapalım, cumhurbaşkanıyla da.

‘‘Çıkınımızı selfie çubuklarına astığımızdan beri / kadraja samimiyet hiç girmedi’’

Düğünümüz var bir fotoğrafçı tutulmalı mutlak. Dış çekim, o garaip pozlar ihmal edilmemeli. Ağacın bir ucuna sen bir ucuna ben. Gün batımında güneşi parmağımızın ucunda oynatalım. Hayır, bu anı kesinlikle resmetmeli. 

Tarihi bir mekânı ziyaret ediyoruz. Susacak en güzel anlardan biriyken konuşuyoruz. Altında soluklanacak en güzel ağacın altındayken fotoğraf çekiyoruz. 

‘‘ Bu filmin sonunda ağlayacaktık galiba…’’

Seyretmeye ziyadesiyle ihtiyaç duyuyoruz. Seyredilmeyi önemsiyoruz. Her dakika değişen gündeme ayak uyduramıyoruz. Kendi esaslı gündemimizi unutturuyor tüm suni gündemler.  Az kullanılan yolları unutuyoruz. Her mekâna, her mevkiye kestirmeden gitmeliyiz.  Tok sesli insanlar, ‘‘Ey sevgili, en sevgili’’ diye harikulade şiir seslendirirken ıskalıyoruz yenilgi yenilgi büyüyen zaferi. Yüzdelik dilimler arasında bocalıyoruz. Sayılar hayli önemli. 

Üç artı bir mağarımızda boğuluyoruz. ‘‘Aşerirken toprak yiyen  analarımız’’ derken şair; betonlaşıyor her metrekare. Ve bir şeyler siniyor üzerimize o beton yığınlarından. Katılaşıyor, hissizleşiyor kalplerimiz. Yalnızlaşıyoruz onca kalabalık arasında.   

Bu kadar çok deklanşöre basılırken, bu denli boğulurken kentin ortasında, bu kadar hızlı dönüyorken dünya biraz durmalı. Biraz içselleştirmeli bazı şeyleri. Deklanşöre bastığımızda o anın büyüsünün tüm samimiyetiyle kaybolacağına inanmalı. 

Profesyonel fotoğraf makinesini silah sanıp ellerini yukarıya kaldıran Suriyeli çocuğun korkusu, Sezai Karakoç’un fotoğraftaki mahcubiyeti, Kevin Karterin çektiği o meşhur fotoğraf… Kemikleri sayılan Afrikalı bir çocuk düştü düşecek…  Hemen arkasında hazır kıta bekleyen bir akbaba, o çocuğu o halde bırakıp giden Kevin Kartır. Modern insanın trajedisi: Arkada poz veren akbabalar, deklanşöre basan kevin kartırlar. Ölen insanlık, ölen samimiyet… Sahi sevgili okur bu fotoğrafın neresindeyiz? 

YAZAR HAKKINDA
Burak Tekiner
Burak Tekiner
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN