GÜNDEM

Değişen Bir Şey Yok!

Değişen Bir Şey Yok!
Bir siyasi parti 2016 Ekim ayı sonlarında icra ettiği büyük kongresinde “Böyle Gelmiş, Böyle Gitmeyecek. Bu Düzen Değişecek!” sloganını kullanmıştı. Çok geçmedi üzerinden 16 Nisan referandumu ile ülkenin yönetim düzeni gerçekten değişti. Zaten bu siyasi parti, söylediklerinin her zaman doğru çıkması ile bilinen bir partiydi. Şaşırdık mı? Elbette hayır. Bu bir kehanet değil, sadece feraset…

Adına “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denilen, piyasada kısaca “Başkanlık” olarak tarif edilen ve 16 Nisan referandumu ile kabul edilen yeni sistem, parlamenter sistemden farklı olarak yürütme erki üzerinde bir takım değişiklikler arz ediyor. Yürütme erkinde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın toplam yetkilerini, sadece Cumhurbaşkanı’nda (biz ona gari Başkan diyelim) toplayarak, yürütmede çift başlılığın önünü geçmiş oluyor. Hepimiz buradaydık, yaşadık gördük, Başbakanları görevden alan Cumhurbaşkanları oldu bu memlekette. (“Aman Tanrım! Bu ne vandallık?” dediğinizi duyar gibiyim de, siz yine de çok sesinizi şeyapmayın. Malum OHAL’de bir miktar daha uzama oldu, KHK’lar falan, aman diyim) Ve şimdi 16 Nisan ile birlikte yep yeni, ultra yeni, acayip yeni bir Türkiye’ye ulaşmış bulunuyoruz. Yani artık devran değişti, atı alan Üsküdar’a geçti…

Burada yeni sistemin neler getirip neler götürdüğünü anlatacak değilim. Yaklaşık iki aydır hemen her gün yeni sistemin avantajları ve dezavantajları ile alakalı birçok bilgiye ulaştınız sanıyorum. Vekil sayısının 600’e çıkması ve seçilme yaşının 18’e inmesinden başka aklınızda kalan pek bir şey yoksa üzülmeyin, boşverin, siz değerli değil sonuçta. Söz konusu değişikliğin en önemli maddeleri de bunlardı zaten. Kuvvetler ayrılığının ortadan kalkıyor olmasını, kuvvetlerin birleşmesi olarak algılayan ve “ne güzel kardeşim işte, bırakalım bu ayrılık gayrılığı, bir olalım, diri olalım, iri olalım” hüsnü niyeti taşıyan bir milletiz biz. Bütün maddelerin ne getirdiğini ne götürdüğünü bilsek ne olacak ki? 

Bütün bu süreç boyunca herkes gerekli gereksiz bol bol konuştu. Televizyon programlarında, meydanlarda, mahalle ve ev toplantılarında “evet” ve “hayır” cephesi dertlerini anlatmak için sayısız cümleler kurdular. Fakat gördüğümüz kadarı ile iş yine bir şekilde kamplaşma ve kutuplaşmaya dönüştü, insanlar oylarını siyaseten karşı tarafın durumuna göre belirlediler. “Demek solcular “hayır” diyor, o halde biz anadan doğma “evet”çiyiz” ya da “hükümet “evet” diyorsa, “hayır”da kesin hayır vardır”. Yapmayın, etmeyin abiler. Nasıl böyle bayağı bir düşüncenin içerisine düştük biz? Neden fikirlerin önüne bu denli duvarlar örüldü? Biz kendi düşüncemiz ile bir karar alamayacak mıyız? Kutuplaşmadan bir seçim göremeyecek miyiz? Fe eyne tezhebün? 

Sizlerin de dikkatinizden kaçmamıştır sanırım. Yapılacak değişiklikler ile ilgili gerçek manada meselenin özünü anlatanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Heyhat, işin realitesinden bahsedenleri, ülke olarak nereye götürülmek istendiğimizi, meydana gelen kamplaşma ve kutuplaşmanın nihai hedeflerini dile getiren aklıselim insanları da maalesef ekranlarda göremedik. Üstüne üstelik bu insanlara sosyal medyada tonla küfürler edildi, hakaretler edildi. Bilerek ve isteyerek bu insanları toplumun karşısına çıkartmadılar, dertlerini dinlettirmediler, söz hakkı vermediler. Kısacası insanlarımızın salt gerçeği anlamalarını istemediler. Peki neden böyle istiyorlar? Neden halkın bilgi ediniminin önüne geçiyorlar? Söyle ey Kılıçdaroğlu! Neden, neden? Utanmıyor musunuz?

Bir siyasi parti Genel Başkanı bu referandumda “evet” ya da “hayır” çıkmasının çok da önemli olmadığını dile getirdi. Söz konusu değişiklikleri mevcut halin, hukuki hale getirilmesi olarak değerlendirdi. “Güçlü yönetim” istiyorlar dedi, peki on beş yıldır tek başına hükümet olan zihniyet daha nasıl bir güç istiyor diye sordu. “Türkiye uçacak, kaçacak” diyorlar dedi, madem bu değişiklik bu kadar hayati idi, on beş yıldır aklınız neredeydi de bu değişiklikleri daha önce yapmadınız, ülkeyi uçmaktan, kaçmaktan alıkoydunuz diye ekledi. Ve bu söylemlerinin hepsinin yılardır devam eden hamaset siyasetinden başka da bir şey olmadığını söyledi. 

Biraz düşününce söylenenlerin ve soruların ne kadar doğru ve mantıklı olduğunu kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu referandum, mevcut durum üzerinde çok da bir değişikliğe sebep olmayacak. Kaldı ki referandumdan birkaç gün sonra Amerika’nın çiçeği burnunda Başkanı Donald Trump, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı telefon ile arayarak tebrik etti ve kendileri ile beraber yapacak çok işleri olduğunu söyledi. Hatırlarsınız referandum öncesinde de Suriye’de bir kimyasal tiyatrosu ile ABD’nin Suriye’ye müdahale etmesi gerektiği başkanlarımızca yüksek sesle dillendirilmişti. İyilik meleği ABD yönetimi ise üzerine düşeni yapmaktan geri durmamış, bir gece bölgede uzun süren ateşkesi sonlandırmıştı. Referandumdan önce Amerika ile stratejik müttefiktik, birlikte uluslararası operasyonlar yapıyor, Ortadoğu bölgesini dizayn ediyorduk. Anlaşılan o ki, referandumdan sonra da bu işlerimiz devam edecek gibi görünüyor.

Yine referandum öncesi Avrupa Birliğine girmek için atmadığımız takla, çıkarmadığımız yasa kalmamıştı. Nasıl olduğunu anlamadığımız(!) bir şekilde seçim dönemi Avrupa ile ipler tam kopma noktasına gelmişti ki, seçimden hemen sonra Dış İşleri Bakanımız “Avrupa Birliği hedefimizden vazgeçecek değiliz, hatta Gümrük Birliği anlaşmalarını falan yenileyeceğiz” dedi. Sanırım bu mevzuda da değişen pek bir şey olmayacak. 

Ekonomik anlamında ciddi ve derin krizler yaşıyorduk, bu durum maalesef artarak devam edecek gibi gözüküyor. Zira işsizlik oranları yüzde 13’ler gibi çok tehlikeli rakamlara ulaştı. Terör konusu iç politikanın en önemli çıkmazı. Devlet büyüklerimiz 16 Nisan’dan sonra terörün kalıcı olarak son bulacağını söylemişlerdi, inşallah öyle olur. Yine ahlaki dejenerasyon ülkemizin en ciddi sosyal problemlerinden bir başkası. Evlilik programları, “anam olur musun?, gelinim olur musun?” programları, ana haber bültenleri, diriliş dizileri bugüne kadar ülkenin bünyesinde onulmaz tahribatlara sebep oldu. İdarecilerimizin seçim sonrası popüler diziler aracılığı ile seçim sonuçlara yönelik mesaj vermeye çalışmalarından anlıyoruz ki, köy eski köy, hamam eski hamam olarak kalmaya devam edecek.

Hâsılı kelam; zamanında değişerek gelişenlerin, adına her ne kadar “Yeni Türkiye” deseler de pek bir şeyi değiştirmeye ve geliştirmeye niyetlerinin olmadığını düşünüyoruz. “Valla kendileri bilir” mi dediniz? Bence de. Zaten şunun şurasında 2019’a ne kaldı ki?

YAZAR HAKKINDA
Fatih Tutkun
Fatih Tutkun
1981 Karabük, Safranbolu doğumlu. Ortaöğretimi Safranbolu İHL, liseyi Karabük İHL'de okudu. 1999'dan beridir Antalya'da yaşıyor ve bu şehri çok seviyor. AGD Antalya Şubesinde Tanıtım ve Medya Komisyon Başkanlığı vazifesidir. Özel bir şirkette muhasebe ve finans müdürü olarak iş hayatına devam ederken evli ve üç evlada babalık görevini ifa etmektedir.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN