GÜNDEM

Düzene Uygun Okul

Düzene Uygun Okul
Eğitim hakkı her insanın en temel hakkıdır. Literatürde böyle ifade edilir. Tam da bu tanım yapılırken bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekir. Eğitim, kişinin kendi özgür iradesiyle okuma, öğrenme, bilgi edinme hakkı mıdır? Yoksa belirli bir kuruma bireyleri dört duvar arasına tıkarak onlara veri enjekte etme yetkisi sağlayan bir hak mıdır? Bence birincisinde hemfikiriz. O halde sorun yok. Sadece duvarlar var. Onları yıkabildiğimiz zaman daha da özgür hissedebiliriz. Elbette fikirlerimizi sınırlandıran duvarlardan bahsediyorum.

Öğrenme, beşikten-mezara devam eden bir süreci ifade etmektedir. Yani hayatın her anında bir şey öğrenebilir, daha önce edinmiş olduğumuz bir bilginin yanlış olduğuna karar verebiliriz. Bu durumda denilebilir ki; “Öğrenmenin yaşı yoktur” Buna bağlı olarak hayatın her anını kapsayan öğrenme eylemini kurumsallaştırmak, onun sadece belirli bir alan içerisinde gerçekleşebilecek bir eylem olduğunu düşündürdüğü için yanlıştır. Sistem bugünkü fonksiyonu itibarı ile öğrenmenin beşikten-mezara devam eden bir süreç olduğunu anlatmak yerine dolaylı da olsa bu eylemin belirli alanlarda gerçekleşebilecek bir eylem olduğu fikrini enjekte etmektedir. Hâlbuki ne kadar da yanlış. Böyle bir anlayış, okullarda öğrenilen bilgilerin pratik hayata yansıması önünde şüphesiz ki engeldir, sınırlayıcıdır.

Okul; yetenekleri, yönelimleri, hayata bakış açıları farklı olan bireylerin bir arada bulunduğu yerdir. Okuldan toplumun kültürel, sanatsal ve bilimsel gelişimine katkıda bulunacak üretimi sağlaması beklenir. Ancak bugün ortaya konan hazır programlar böyle bir üretimi gerçekleştirmekten uzaktır. Bunun nedeni öğrencilerin yetenekleri, eğilimleri dikkate alınmaksızın uygulanan eğitimdir. Yani tek tip, yani hazır, tamamen teorik ve gündelik hayattan uzak eğitim. Böyle olunca da toplumsal çeşitliliği/zenginliği sağlayacak bireylerin yetenekleri körelmiş olur. Bu tür eğitim programlarının uygulandığı okullar tek tip insan üreten dört duvardan ibaret kalır.

Okuma ve öğrenme dört duvarı aşan evrensel eylemlerdir. Eğer bunlar sınırlandırılırsa kişinin ve dolayısıyla toplumun beklediği tesir kaybolur. Bu eylemler kişiye ve topluma fayda sağlama etkinliğini kaybeder. Yani “Okul her yerdir.” Anlayışı yerleşirse o zaman kişiler özelinde toplum kendi özgün kültürünü koruyup geliştirebilir. Aksi halde, hazır eğitim programlarını uygulayan, ısmarlama kültürlere uyum sağlamaya çalışan insanlar topluluğu olmak kaçınılmaz olur. Öğrenmenin gerçekleşmiş olup olmadığı matematiksel verilerle ispatlanmaz. Bu noktada başarının notlarla belirlenmesi, bilgilerin uygulamadaki etkinliğinin dikkate alınmaması sistemsel bir sorundur. Bahsettiğimiz sorunlar toplumun bilimsel ve kültürel anlamda dışarıya bağımlı olmasına yol açar. Günümüzde bu tür sorunlarla sık karşılaşırız. Aslında genel anlamda tek bir sorun: Sistem sorunu. Ülkemizde bu sorunları aşabilmek adına özellikle eğitim alanında birtakım köklü değişimlere gidilmelidir. İvan İliç’in “Okullar statükonun korunmasına aracılık eden kurumlardır” sözü bu noktada ufuk açıcı olabilir.

Yani hazır programlar yerine öğrencilerin yönelimlerine göre programlar düzenlenmelidir. Öğrencilere okulun aslında hayatı kolaylaştırmak için var olduğu bilinci kazandırılmalıdır. Buna bağlı olarak uygulanan eğitim gündelik hayat ile iç içe olabilmelidir. Yani okul, fasulyenin nasıl yetiştirildiğini öğrettiği gibi el arabasının nasıl kullandığını, paylaşmanın önemli olduğu gibi ayrıntıları da öğrenebilmelidir. Bir de mutlaka öğrenmenin okul dışında da devam eden bir süreç olduğu anlatılabilmelidir. Son olarak Ahlak ve Maneviyat temelli olmalıdır. Yani “helal dört haram beşten büyüktür” öğretilmelidir.

YAZAR HAKKINDA
Selam Yağmur
Selam Yağmur
Lisans eğitimini 2016 yılında Hacettepe Üniversitesinde tamamladı. Edebiyat okumayı istedi ancak puanı fazla kaçırınca mahalle baskısına maruz kaldı. "Edebiyat karın doyurmaz" kabulünün kurbanı oldu. Direniyor..
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN