GÜNDEM

İkinci Yalta'ya Doğru (III)

İkinci Yalta'ya Doğru (III)
Dönemin Amerika, İngiltere ve Türkiye başbakanları bir araya gelmiş ve toplantı sonunda başbakanlar gelen soruları yanıtlıyorlarmış. 

Gazeteci sormuş: 

— Ülkenizde 4 kişilik bir aile ne kadar gelirle rahat bir hayat sürebilir ve siz onlara ne kadar ödüyorsunuz? 

Amerika başbakanı: 

— Amerika da 4 kişilik bir aile 5000 dolar ile rahat bir yaşam sürebilir, biz onlara 6500 dolar ödüyoruz geri kalan 1500 doları ne yaparlar bilmiyorum. 

İngiltere başbakanı: 

— İngiltere de aynı aile 4000 pound ile rahat yaşar, biz 5000 veriyoruz 1000 pound nereye gidiyor bilmiyoruz. 

Türkiye Başbakanı: 

— Türkiye de aynı ailenin yoksulluk sınırı 4,500 TL’dir. Biz onlara 

1,300 TL veriyoruz geriye kalan 3,200 TL’yi nereden buluyorlar inanın bizde anlamış değiliz.

***

Kapitalist ekonomide emek, insanoğlunun kafa ve vücut çalışmalarının toplamı olarak tanımlanır. İçinde "insan" unsuru barındırması nedeniyle üretim faktörlerinden en karmaşık olanıdır ve hemen hemen tüm ideolojilerde kutsaldır. Buna karşın sömürü, en müsait üretim faktörüdür emek ve bundan dolayı çokça istismar edilir. Üretimden aldığı paya yani kazanca, ücret denilir. Ücret, çeşitlerine göre dolgun, idare eder ve asgari olmak üzere birkaç gruba ayrılsa da dünya nüfusunun ekseriyeti asgari ücretlidir. Asgari ücretin, askerlere verilen ücret ile de bir alakası yoktur. Paralı askerlik konusuna buradan yatay geçiş yapılır yapılmasına lakin daha önemli mevzular var heybemizde, iyisi mi devam edelim.  

Tanımlamaları bitirdikten sonra birkaç mühim bilgiyi dikkatlerinize sunmak istiyoruz. Dünya nüfusunun 1,3 milyarı günde 1 dolardan daha az bir gelir ile 3 milyarı ise 2 dolardan az bir gelir ile hayat mücadelesi vermektedir. Sosyal medya ekranlarında gezerken sıkça gördüğümüz derileri kemiklerine yapışmış Afrikalı insanlar ve hayatından bir kez bile çikolatadan tatmamış Latin Amerikalı kakao işçilerinin durumu maalesef bunlardan bazılarıdır. Dünya nüfusunun yarısı, dünyamızın toplam gelirin sadece yüzde 11’lik dilimini alabilmektedir. 

Irkçı emperyalizm, 20.yy’dan itibaren kurduğu uluslararası şirketler vasıtasıyla yeryüzündeki önemli kaynakları ele geçirmiş, bu sayede dünya ekonomi sistemini heva ve hevesine göre dizayn etmiştir. Hem üretilen malların fiyatlarını belirlemiş, hem de üretim sürecine dâhil olan üretim faktörlerinin kazançlarını kendi arzularına göre şekillendirmiştir. Ayrıca kurduğu uluslararası finansal örgütler ile (IMF ve Dünya Bankası) ülkelerin ekonomi politikalarını, finansal sistemlerini ve de en önemlisi üretim ve istihdam politikalarını belirlemekten geri kalmamıştır.

Üretim ve istihdam konuları bir ülkenin en hassas ekonomik damarıdır. Çünkü ülkenin gelir düzeyini söz konusu ülkede yapılan üretim, insanlarının yaşam şartlarını da o ülkenin istihdam şartları belirler. Üretim ve istihdam değerleri birbirleri ile doğru orantılı olup, sebep sonuç ilişkisi olarak birbirlerini direk etkileyen değerlerdir. Örneğin bir ülkenin üretim seviyesi ne kadar yüksek ise istihdam rakamları o kadar iyi, işsizlik rakamları da bir o kadar küçük değerlidir. 

Eğer bir ülke, potansiyeli doğrultusunda üretim eksenli bir ekonomik program ile yönetiliyorsa, bu ülkenin insanları üretim sürecinde görev aldıklarından yaşam standartları yüksek bir hayata sahip olacaktır. Söz konusu durum ise ırkçı emperyalizmin hiçbir şekilde işine gelmeyecektir. Çünkü onlar tahakküm altına alamadıkları bir yapıya asla tahammül edemezler. Ülkenin ekonomi politikalarını üretimsizlik üzere organize etmek için siyasal yapılara müdahale eder, çeşitli hile ve desiseler ile yönetimi kendi arzularına göre belirlerler. Üretimsizlik üzere şekillenen ekonomi politikalarında işsizlik rakamları alır başını gider, geçim derdi ile uğraşmak zorunda kalan insanların huzur ve refahı ortadan kaybolur. Nihayet koskoca bir devlet ırkçı emperyalizmin tahakkümü altına girmiş, uluslararası güçlerin bilmem kaç milyar dolarlık yardımları için sınırdışı operasyonlara bile katılmaya ya da üslerini açmaya mahkûm edilmiş olur.

Hiç dikkat ettiniz mi? Ülkemizde asgari ücret rakamları her zaman açlık sınırının altında belirlenmiştir. Nisan 2016’da açlık sınırı 1,387 lira olarak açıklanmasına rağmen asgari ücret 1,300 lira olarak ödendi işçilere. Peki, bir ülkenin yöneticileri kendi insanlarına neden açlık sınırının altında bir asgari ücreti reva görür? Cevap basit, aslında ülkeyi görünürde onlar yönetmiyorlardır da ondan. Baktığınız zaman her hafta toplantılar yapan, ekranlarda defaatle boy gösteren, mikrofonlar karşısında avazı çıktığı kadar bağıran, miting meydanlarını coşturan, hatta başbakanı ve bakanları atayan ya da görevden alan, o insanlar değildir asıl yöneticiler. Perdenin arkasında başkaları vardır ve bize gösterilenler sadece perde arkasındakilerin isteklerine göre uygulama yapan işbirlikçileridir.

Peki, ırkçı emperyalizm neden açlık sınırının altında bir asgari ücret belirlemektedir? Bunun cevabı da basit. İlk olarak söz konusu toplum geçim derdine düşsün, huzur ve refahı olmasın, güçlü bir devlet olmaktan uzak kalsın isterler. Yine insanların tek dertleri dünyalık geçimleri olsun, maneviyattan uzak dursun, inançlarını yaşayamasın isterler. Ayrıca çalışmaktan düşünmeye fırsatları olmasın, uygulanan politikaların farkına varamasın, perde ardındaki güçleri tespit edemesin isterler.  Yani geçinemeyen, manevi buhran yaşayan ve borca esir edilen bir halkın kolay lokma haline gelmesini arzu ettiklerinden asgari ücreti açlık sınırının hep altında belirlemektedirler.

Bizler biliyoruz ki, dünyada işçi ücretlerini ve buna bağlı politikaları ırkçı emperyalist kadrolar belirliyor. Yeryüzünün tüm halklarını kendilerine köle etmek isteyen, sadece kendileri için çalışsın isteyen bu sisteme karşın müslümanların söyleyecek çok şeyleri var. Biz onların kurdukları bu sisteme razı gelip hiçbir şey yapmaksınız eli kolu bağlı oturamayız. Öncelikle yanımızda çalıştırdığımız insanların haklarını en güzel şekilde teslim edeceğiz. “İşçinin hakkını alın teri kurumadan verin” diyen peygamberin ümmeti olarak sistemin belirlediği rakamlardan değil, hakk ve adalet kuralları neyi gerektiriyorsa o rakamlardan işçilerimizin hakedişlerini tevdi edeceğiz. Sonrasında ise bu zalim sistemi her bulunduğumuz ortamda deşifre edeceğiz, bildiklerimizi eş, dost ve arkadaşlarımız ile paylaşacağız ki, bizi kolay lokma yapıp yutmak isteyen bu ırkçı emperyalizme inşallah fırsat vermeyelim… 

YAZAR HAKKINDA
Fatih Tutkun
Fatih Tutkun
1981 Karabük, Safranbolu doğumlu. Ortaöğretimi Safranbolu İHL, liseyi Karabük İHL'de okudu. 1999'dan beridir Antalya'da yaşıyor ve bu şehri çok seviyor. AGD Antalya Şubesinde Tanıtım ve Medya Komisyon Başkanlığı vazifesidir. Özel bir şirkette muhasebe ve finans müdürü olarak iş hayatına devam ederken evli ve üç evlada babalık görevini ifa etmektedir.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN