FİKRİYAT

Aşağıdan Yukarıdan Yolun Sonu Görünüyor

Aşağıdan Yukarıdan Yolun Sonu Görünüyor
Sanayileşmiş ülkelerde ki üretim, savaş sonrası ilk on yıllarda %7 arttı. Üstel bir artış olduğu için bu demektir ki, enerji üretimi 10 yıl içinde 2'ye, 20 yıl içinde 4'e, ve 100 yıl içinde 1000 e katlanarak sürecektir. Hesap 2077 yılında her şeyin sonuna gelineceğini gösteriyor.  

(Robert Havemann)

Dünya üzerinde ki kaynakların çoğunu hile/iç karışıklık/savaş ve silah zoru ile zapt ederek kullanmakta olan batılı ülkelerin insanları, dünya nüfusunun yaklaşık %17 sine tekabül etmektedir. Hayatı algılama biçimleri hayatı yaşamalarına değil, tüketmelerine vesile olmaktadır. Bir Müslüman kendisine Allah tarafından lütfedilmiş olan ömrü yaşar zira Allah'a sırt dönmüş derdi/gayesi/çilesi olmayan insanlar ise ömürlerini tüketirler. Batılıların yaşam anlayışları çoğalmalarına imkân vermemektedir. Vücutlarının bozulmasından endişe eden kadınlar yahut başa bela olacağı düşünülen çocuklar batılı ülkelerin nüfuslarının hızla azalmasına sebep olmaktadır. Dünya nüfusunun %17 si kadar olanBatılı ülkeler/insanlar yer küre üzerindeki kaynakların %80 ini kullanmaktadır. Batılılar, adeta dünyayı babalarının çiftliği gibi görmekte ve kendileri için kâr getirecek her türden işe dünyayı ateşe verme pahasına girişmektedir. Eğer bütün ülkeler, Batı Avrupa standartlarında enerji tüketecek olsalar bir kaç hafta içinde atmosfere karışacak zehirlerle bütün canlılara kastedilmiş olacaktır. Ellerinde var olan teknoloji ile yeryüzünde cennet vaat eden sanayileşmiş ülkeler aslında dünyamızı cehenneme çevirmektedir. Gidişatı daha içinden çıkılmaz hale büründürense geri kalmış ülkelerin gelişebilmek adına sanayileşmiş ülkeleriolduğu gibi taklit etmeleridir. 

Batı dünyası tarafından dizayn edilen dünyada adı geçen cennet bir hülyadan ibarettir. Sözüm ona yeryüzünde cenneti yaşayan insanların sayısı %17 dir. Yani her 10 insandan 9 u yeryüzü cehennemine doğru ilerlemektedir. Batı kafası/mantalitesi kendilerini taklit eden milletlere/ülkelere bir gün gelişeceklerini ve cennete kavuşacaklarını fısıldamaktadır. Bu tamamıyla yalandır. Mevcut hükümranlıklarını ayakta tutabilmeleri bu yalanın diğer dünya milletlerince yutulmasına bağlıdır. Bu yalan yutulmuştur ve geri kalmış ülkeler batılıların izinde cehennemlerine doğru ilerlemektedir. Yer küre üzerinde işleyişine devam eden sömürü düzeni varlığını bu yalana borçludur. Batı, yeryüzü imkânlarını bencilce kullanmakla kalmamış, kendi dışında ki bütün ışıkları da karartmaya azmetmiştir. Bugünün dünyası batılıların olmayan vicdanlarına bırakılmıştır.  Afrika ve Güney Asya'da her yıl yaklaşık 20 milyon insan açlıktan ölmektedir. Buna karşın gelişmiş toplumlarda ise kanser ve genetik hastalıklar almış başını yürümüş; alkol, uyuşturucu ve intihar kaynaklı ölümler ciddi oranlara ulaşmıştır. Bazı Avrupa ülkelerinde her dört dakika da bir intihar teşebbüsü ile karşılaşılıyor olması, batılı insanların daha yaşarken öldüklerini göstermektedir. İntihara meyleden insanlar bir an önce mezardan sonrasına ulaşmanın heyecanı ile değil, mezarın ötesi olmadığını düşündükleri ve hayatı anlamsız buldukları için intihara meyletmektedir.  

Bizim gibi kalkınmakta olan ülkelerin ne zaman gelişmiş ülkeler sırasına adını yazdırabileceği muallâktır. Onlar, yani sanayileşmiş ülkeler hiç büyümese/gelişmese ve biz mevcut büyüme hızımızı ikiye katlasak 80-90 sene sonra yavaş yavaş yakalamaya başlıyoruz gelişmiş ülkeler sıralamasının en altında olanları. Peki böyle bir şey mümkün müdür? Tabiki mümkün değildir.. Tüm dünya ülkeleri dış ticaret hacimlerini yükseltmek ve ürettikleri malları daha fazla pazara sokabilmek derdindedir. 

Sanayileşmeyi başaramamış ülkelerin insanları batı dünyasını araştırmamıştır.  Batılılar nasıl tanımlanmak istemişlerse 3. dünya ülkelerinin insanları batılıları o yüzleri ile tanımış/algılamışlardır. Mevcut dünya düzeni/işleyişi yoksul ülkeler ile zengin ülkeler arasında ki mesafeleri kapatma yönünde değil daha da derinleştirme yönünde eğilim göstermektedir. Örneğin; son yıllarda ciddi bir dinamizm ile büyüdüğü ve geliştiği söylenen Hindistan ile ABD yi kıyasladığınızda, ABD nin %3 lük büyüme hızı Hindistan'ın %5lik büyüme hızından 25 kat fazla büyümeyi temsil etmektedir. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere uçurum kapanmamakta küreselleşme süreci ile birlikte her geçen gün artarak derinleşmektedir. Durum bu denli vahimken, her gelen gün biraz daha endişe ve kaygı getirmekte iken bu durumun kamuflesi de yine milletlerin/ülkelerin yerli elitleri eliyle gerçekleşmektedir. Rusya'da, Çin'de, ABD'de yahut Türkiye'de gelir seviyesi yüksek insanların hayatı algılamaları ve standartları neredeyse eşitlenmiştir. Lüks bir ev, iyi bir otomobil, kolejde okuyan iki çocuk dünya sınavınızı kazandığınızı hissettirecektir. Daha üst seviye zenginseniz hatırı sayılır büyüklükte bir malikâneye, adından söz ettirecek bir yata, acil durumlar için jet uçağına ve insanların gıpta edeceği bir yaşam öyküsüne sahip olmalısınız.  Sonuç itibari ile 21. yüzyılın insanına düşen; çağın gereklerine ayak uydurma adınamodernizmindayatılarına doğru sürüklenmektir. Kimileri bu yönde bir yaşama bile/isteye, koşa/oynaya giderken kimileride sürüklenmektedir. 

Araştırmalara göre batılı ülkelerin/milletlerin dünya nüfusuna oranları 2050 yılında  %10 a kadar gerileyecektir. Bu gidişat göstermektedir ki batı mantalitesi sonunu kendi elleri ile hazırlamaktadır ancak, infilak etmeden önce zehrini tüm dünya milletlerine ve inançlarına temas ettirmek refleksinden de geri durmamaktadır. Egemenliklerini sanayi devrimine borçlu olan batılılar daha fazla üretmek daha fazla tüketmek/tükettirmek gayesi ile birbirinden farklı coğrafyaların /birbirinden farklı medeniyetlerin değerlerini yerle bir etmiş, o bölgelerin insanlarını kapitalizmle tanıştırmışlardır. Tüketim kültürü küresel ölçekli şirketler eliyle tüm dünyayı kanser hücresi gibi sarmaktadır.  Dünyaya yön verme işi yakın gelecekte batılıların elinden çıkıp bir başka ulusun eline geçtiğinde dünyanın rahat bir nefes alabileceğini söylemekte mümkün değildir. Dünya kaynaklarını hoyratça/bencilce kullanma hastalığının dünya milletlerinin genelini sardığını söylesek ıskalamış olmayız.  

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Selim Sürer
Yavuz Selim Sürer
1985'de Mersin'de dünyaya gözlerini açtı. Balık sevdasına tutulunca Sinop'a geçti. Sinop su ürünleri fakültesinde tükettiği günler karşılığında diploma almaya hak kazandı. Ticaret ehli olmak istedi ama hayat onu bir grup arkadaşı ile su ürünleri mühendisleri adına giriştiği hak, yetki, istihdam mücadelesiyle memuriyete sürükledi.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN