FİKRİYAT

Duvardibi Söyleşileri: Oryantalist Gölgeler

Duvardibi Söyleşileri: Oryantalist Gölgeler
Oryantalizm; Türkçe’de ilk dönemler “şarkiyat” olarak isimlendirilirken daha sonra “doğu bilimi” ve son dönem kaynaklarda tercüme etme gereği duymayarak “oryantalizm” olarak kullanılan doğu medeniyetinin tarih, inanç, kültür, sosyal hayat vb… verilerini inceleyen bilim dalının adıdır. Birçok kaynakta oldukça masum bir bilim dalı olarak lanse edilen oryantalizm, aslında Batının sömürgeci ve kapitalist düzenini İslâm coğrafyasına hâkim kılarak; Müslümanlar üzerinde tahakküm kurmanın genel prensiplerine verilen isimdir. Birçok Müslüman âlim bu ideallere sahip batılı araştırmacılar için “müsteşrik” kavramını kullanmışlardır. Müsteşrikler genel olarak İslam coğrafyasında özellikle din, iktisat ve siyaset üzerine yoğunlaşmışlar ve elde ettikleri bütün bu verileri emperyal batı medeniyetinin hizmetine sunmuşlardır. 

Dini, siyasi ve iktisadi veriler; bir toplumun hayatı algılaması, gelecek planlamaları, eğitim stratejisi, bilimsel ve teknolojik yönelimi, ARGE çalışmaları gibi önemli faaliyetlerle ilgili isabetli tahminler yürütmemize imkan tanır. Özellikle dini şuur, hayatın her alanında bütün bir toplumu ve toplumun geleceğini şekillendirebilecek güce sahip olduğu için müsteşriklerin önceliği hep dini alan olmuştur. Bundan dolayı şuurlu İslâm âlimleri müsteşrikleri genellikle “misyoner” olarak görmüşlerdir. Öyle ki araştırmacı görünümündeki bu misyonerler; Arapça, Fıkıh, Tefsir, Hadis, Kelâm, İslâm Tarihi, Mezhepler Tarihi gibi temel İslâmi ilimlere yönelik çok ciddi çalışmalar yapmışlar ve yapmaya da devam etmektedirler. Bütün bu çalışmaların temel amacı İslâm’ı öğrenmek değil, İslâm’a şüphe düşürmek ve “sözde” çelişkileri ortaya koymak olmuştur. Müsteşriklerin İslâm coğrafyasındaki faaliyetlerinin nihai amacı Müslümanların sahip olduğu inanç birliğini bozmak suretiyle toplumsal bilinçlenmenin ve gelişmenin önünü kapatmak, İslam dünyasını kendilerine muhtaç hale getirerek her alanda sömürüye açık bir toplum hazırlamak olmuştur.    

İnanç sistemimizle ilgili çalışmalarda birçok ilmî meseleyi kendileri için özel çalışma alanı seçmişlerdir. Bütün bu çalışmaları İslâm dünyasına sunarken tedrici bir metod yani yavaş yavaş, alıştıra alıştıra adeta narkozlamışlardır. Öncelikle İslâm tarihinde insanlarımızın saygı duyduğu, Peygamber Efendimizin “ümmetin en hayırlıları” olarak bize tanıttığı sahabe efendilerimizi, mezhep imamlarımızı değersizleştirme faaliyetlerine ağırlık vermişlerdir. Her toplumda hatta her ailede var olan fikir ayrılıklarından hareketle sahabe efendilerimize, mezhep imamlarımıza karşı toplumda infial yaratabilecek iftira ve hakaret mertebesinde çalışmalar yayınlamışlardır. Maalesef az da olsa içimizden birileri bu oyuna gelerek fakültelerde, yazılı görsel ve sosyal medyada, sempozyum ve panellerde ve hatta çay sohbetlerinde sahabe efendilerimize, mezhep imamlarımıza saygı ifadelerini kullanmaktan bile imtina eder bir hale gelmişlerdir. Müsteşriklerin ikinci fitne hareketi Peygamberimizin şahsını ve hadisleri yıpratma faaliyeti olmuştur. Hadis alanında yaptıkları çalışmalarda uydurma hadis olarak bilinen “mevzu” hadisleri Efendimizi ve sünnet-i seniyyeyi en önemli yıpratma amacı olarak kullanmışlardır. Bir taraftan Peygamberimize iftira niteliğindeki bu mevzu hadisleri sürekli gündemde tutarak diğer taraftan hadisleri nakleden sahabelerin güvenilir olmadığını vurgulayarak sahih hadisleri yıpratma faaliyetlerini sürdürmüşler, Efendimizi Müslümanların hayatından tamamen soyutlamayı hedeflemişlerdir. Müslümanların hadislere verdiği kutsiyetin tahrifi ve hadis inkârcılığı son elli yıldır maalesef müsteşriklerin hedefleri doğrultusunda ilerlemiştir diyebiliriz.  

Son yıllarda ise mezhep imamları, sahabeler ve hadisler üzerindeki yıpratıcı çalışmalarına ek olarak nihai hedef olarak belirledikleri “Kur’an-ı Kerim”’i yıpratma faaliyetlerini alenen devreye soktuklarını görüyoruz. Bugüne kadar ismini telaffuz etmeye değer görmediğim bir kaç sapkın kişi, Kur’an’ı tahrif etme amacıyla Türkiye’de gündem haline gelmişti. Fakat son dönemde bu yıpratma faaliyetlerinin sistematik bir şekilde ilerlediğine şahit oluyoruz. İslâmi ilimlere vakıf olmayı bırakın Arapça bile bilmeyen kişilerin müsteşriklerin yönlendirmeleriyle kendilerine müçtehitlik rolü biçmesi ve bunu yaparken bütün değerlerimize saldırması asla kabul edilebilir değildir. İsminin önüne birkaç harf ekleyerek en mahremimize laf söyleme cüretini gösteren “oryantalist gölgelerin” Kur’an’a saldırmaları ise talihsizlik değil büyük bir planın parçasıdır.

YAZAR HAKKINDA
Emre Karayumak
Emre Karayumak
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN