KÜLTÜR SANAT

Raflara Kaldırılmış Cesaret

Raflara Kaldırılmış Cesaret
"O an varacak olsam mutlaka koşardım. Gideceğim yeri bilmiyorum!"

Bunca zaman bir kez olsun duymadıkları sözleri kalplerine iliştirmişti. Bunu ona acımaları için veyahut çaresizliğine bir yücelik kazandırmaları için yapmamıştı. Kendisinin, kendisine bile duyurmak istemediği her şeyi hiç beklenmedik bir şekilde ortaya öylece fırlatması onun patavatsız olmasından değil, çaresizliğin ona sunduğu korkusuzluktandı. Daha sözleri bitmemiş olacak ki midesi bulanmış birisinin vereceği bütün tepkileri, karşısında öyle donup kalanlara karşı savuruyor, her cümlesi ile kendisinin rolleri terk ettiğini belli ediyordu. Belli ki artık bütün verilmemiş tepkiler bugün bu sofrada verilecekti. Belki de kendisini tanıtmalıydı. Hem de bunu kendisine sahiplik iddiasında bulunan herkese yapmalıydı. Zaten yenen her yemekte bu hatırlatılıyor olmasa, emindi ki o da hoyrat davranmazdı. Ağır ağır oturduğu sandalyesinden kalkarken, gözleri ile masanın etrafında oturanlara tiksinmenin ne demek olduğunu anlatıyordu. Son bakışmalar ve ilginç bir ürperti. Biliyorum dedi Celil, biliyorum. Tehditleriniz açlıkla örtüşüyor, kimsesizlikle vuruyorsunuz. Anlamlandırmadığım her bir şeyi sizlerde görüyorum; yalandan tebessümler, karşılıklı hediyeler ve küçük memuriyetleriniz. Siz, ben siz olayım derdindesiniz... Bunları söylemenin bana acı verdiğini hissediyorum peki ya duymak, duymak da acı veriyor mu? Artık biliyorum ki yaşamasam da yaşlanıyorum. Kimse, kimsenin hiç sevgiyi yaşayıp yaşamadığının, kalbine türkü çalınıp çalınmadığının derdinde değil. Varsa yoksa, var yoksa...  Devam edecek takati kalmamış, bedeni kendini oracığa bırakmış fakat çocukluğunun çesaretini omuzlarına takarak, bunca yıl nedendir bilinmez hep susmak zorunda kalarak veremediği kalbinin güzelliklerini masanın tam göbeğine bırakmıştı. Bir an bütün nefesler hep birlikte yaşamak adını verdikleri o küçük oda  hissedilmeye başlarken, huzur böyle bir şey olmalı, belki de kuşların hafifliği sadece kuş olmalarını bilmelerindendir diye aklından geçirdi Celil. Acaba küçüklüğünde okuduğu romanların kahramanları da böyle tepkiler verir miydi? Onlarda küçük iyilikleri, küçük olarak adlandırarak değersiz görmenin bedelini yine bir akşam yemeğinde ödemiş miydiler?  Bütün bu cevapsız sorular o kısacık süredeki tepsizliğe sığmıştı. Elbette susmuştu herkes. Peki Celil, Celil de kalbinden geçirdikleri ile susmuş muydu? 

Bu sözler masada Celil'i tanıdıklarını iddia edecek kadar cesur her bir dostunu her ne kadar şaşırtsa da çaresizlik içinde tanıdıkları Celil'i yine çaresizlik içinde olmaktan ötürü suçlu görecekler, ciddiye almayacaklardı. Sonuçta acımak peşi sıra itibarsızlığı da arkasından sürüklüyordu. Kimse destansı bir dilenci aşkı anlatamazdı da. Ayağa kalmış bir halde gitmek istemenin kararını almış fakat nereye doğru koşması gerektiğinin bir türlü kararına varamamış olan Celil, arkasından gelen seslere kulak kabartmıştı; Selim buna sen yüz verdin, ekmek vereni de unutacak kadar küstahlaşmış. Hatta baksana o kadar cesaretlenmiş ki bize ahlaktan bahsedebiliyor.  Kadir'in bütün gerçekler karşısında, bu sözleri ile Selim'in desteğini alarak, kalbini yalana açmanın derdini güdüyordu. Gergin ortam Celil'in hep yapmak isteyip harekete geçmekte korkusuz kalamadığı o kapıya yönelme eylemi ile daha da gerilmişti.

Alışkanlık olsa gerek, kapının anahtarını bir an alıp cebine koymuştu Celil, artık kapıdan çıkmak gerekti. Adımları sessizliği çığlığa çeviriyor, annesiz çocukların feryatlarını taşıyordu. Fakat arkasından bir cümle; "Bir daha dönmek istemediğin yerin anahtarı alınmaz.’’ Bu cümle o küçük salonda yankılandı. Celil küçük bir tebessümle masa başındaki oyuncuları son kez selamladı. Kapı tık diye bir sesle kapandı. Artık geride kalanların sesleri duyulmayacaktı ancak ilerisinin seslerini de duymadığından emindi. İçinden sadece koşmak geliyordu; sanki koşsa, ciğerleri yorulana kadar koşsa bir yerlere varacak gibiydi. Lakin bu hiç gerçekleşmedi. Yatağında uzun bir süredir sadece gözleri hareket edebiliyorken, bunca zaman söylemek isteyip de söylemediklerini ve konuşamadıklarını büyük pişmanlıklara terk etmişti. Kafasında hep aynı sahne hep aynı oyuncularla yıllardır dönerken, gideceği yeri bilmese de koşmak gerektiğini yazara bıraktı Celil... Sadece kapıdan çıkmak ve koşmak...

 

YAZAR HAKKINDA
Esad Erbil Yiğit
Esad Erbil Yiğit
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN